İhracat 2 ithalat 10 açık 22

Taylan ERTEN
Taylan ERTEN ANKARA'dan [email protected]

 

Yazının başlığı Türkiye ekonomisinin temmuz ayı dış ticaret durumunu özetliyor. Rakamlar, Temmuz 2012-Temmuz 2013 ayları itibarıyla artış oranlarını ifade ediyor. TÜİK verilerine göre, ihracatta artış geçen yıla göre yüzde 2,2’de kalırken ithalât yüzde 10 arttı. Fark 7,8 puan.

Dış ticaret malûm, ödemeler dengesinin büyük kalemlerinden biri; hem ihracat hem ithalât boyutu ile. Temmuz 2012-2013 bazında ihracatın ithalâtı karşılama oranı geçen yıl yüzde 61,6 iken bu yıl yüzde 57,2. Fark 4,2 puan.

Dış ticaret fazlası veya açığı da ödemeler dengesi için önemli. Temmuz ayında açık artış oranı yüzde 22,7.

Temmuz ayı verileri dış ticaretin ”gidişatı” hakkında tek başına yeterli fikir vermeyebilir. 2013 yılını değerlendirmek için Ocak-Temmuz 2012-2013 verilerine bakıyoruz:  2012 yılının ilk 7 ayında ihracat yüzde 1,3, ithalât ise yüzde 7,6 oranında artmış; ihracatın ithalâtı karşılama oranı  yüzde 63’ten yüzde 59,4’e gerilemişti. Dış ticaret açığı artışı da yüzde 18,3 olmuştu.

Son olarak Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi’nin Bodrum’da açıkladığı Ağustos 2013 ayı verileri de ne temmuzdan ne Ağustos 2012’den farklı. İhracat artışı aylık yüzde 1,4, yılın ilk 8 ayında yüzde 1,3 artmış.  Bu tempoyla ortalama değişmiyor; 12 ayda 151 milyar dolar!

Ödenen bedel

Türkiye yılda ortalama 150 milyar dolarlık ihracat yapabilmek için ithalât yoluyla büyük bir bedel ödüyor. İhracat “ikonik” bir saplantıyla konuşulur, tartışılırken ithalâtın lâfı bile edilmediği için, dış ticaretin yapısal sorunları kulak ardı ediliyor.

Kök sorunlardan biri şu: Çok uzağa gitmeye gerek yok, temmuz ayı verileri gösteriyor; 2012-2013 Temmuz ayları bazında yaklaşık 88,3 milyar dolarlık ihracat, 148,8 milyar dolar ithalât var. Bu ithalâtın 109,7 milyar doları ham madde ve ara mallarına ait. Stok vs. etkenler hesaba katılsa bile 88 milyar dolarlık ihracat için 109 milyar dolarlık ham madde ve ara malı ithalâtı sağlıklı bir dış ticaret yapısını işaret etmiyor.

İkincisi, Türkiye imalât sanayiinin mevcut işletme-teknoloji-üretim-ürün yapısı ancak bu kadar ihracatı mümkün kılıyor. Bu yapıyı yeniden düzenlemeden ihracat anlamlı değerlerde artırılamaz. 2023 yılının 500 milyar dolarlık hedefi mevcut şartlarda erişilebilir değildir. Nitekim, bu gerçek, hedefi koyanlar tarafından da görülmeye başlandı.

Dışsal risk her zaman                           

İhracat konusunda yetkili kişilerin ağustos verilerine ilişkin yorumları, ihracattaki “tıkanmayı” tümüyle dışsal etkin ve risklere bağlıyor. TİM Başkanı Büyükekşi gazetelere yansıdığı kadarıyla, tıkanmayı esas olarak  dünya geneli ve bölgedeki gelişmelere ve  döviz fiyatlarındaki kontrolü güç hareketlenmelere bağlıyor. Çözüm, her zaman olduğu gibi kur güvencesi.

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın yaklaşımı da aynı doğrultuda; “çok sayıda küresel gelişmenin” ihracat üstündeki olumsuz etkisini vurguluyor. Çağlayan’a göre, bu etkilerle 2013 yılının son çeyreği ihracat açısından daha zor geçecek. Bu analizler şüphesiz doğru. Ama, ihracat sorununun sadece bir parçası; bütünü ve sorunun özünü kapsamıyor. Çünkü, yalnız dış ticaret  değil ekonominin tümü her zaman dışsal etken ve risklerle karşı karşıya kalabilir. Bunları önlemek mümkün değil ama sağlamlaştırılmış iç yapılarla riskleri azaltmak hatta göğüslemek mümkün.

Ancak, başka bir sorun daha var: Dış ticaret yapısındaki sorunların çözümünde geç kalmak. İhracatla ilgili olarak hazırlanan Girdi Tedarik Stratejisi (GİTES) ve Eylem Planı 2013-2015, geçen yıl gündeme girebildi. Oysa, ihracat ve imalât sanayisinin ağır ithalât bağımlılığı yılların sorunuydu. Demir-çelik, otomotiv, makine, kimya, tekstil ve deri ile tarım sektörleri kapsayan GİTES ne durumda? Sorunun özü bu!

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Atilla Karaosmanoğlu 13 Kasım 2013