İflas bizim işimiz
Üzücü ama gerçek. İflas etme konusunda, daha da doğrusu iflas etme girişimi konusunda son zamanların tüm rekorlarını kırar hale geldik. Ben hukukçu değilim, çok şükür iflas eden veya bu konuda tecrübesi olan birisi de değilim. Ama çevreme baktığımda ne yazık ki bu yönde çok fazla vakanın var olduğunu rahatça gözlemleyebilmekteyim.
2016 yılının bu konudaki verilerine şöyle bir göz attığımızda sadece ilk üç ayda 115 tane firmanın bu yönde başvuru yaptığını görüyorum. Elbette burada firma isimlerini zikretmeyi çok da doğru bulmadığımdan kimler olduğunu söylemeyeceğim, ancak gelişmiş ülkeler ile oransal olarak kıyasladığımda bu sayının bir hayli fazla olduğunu belirtebilirim. Geçmişte bir firmanın iflas etmesi veya bu yönde bir duyum dahi piyasaları sarsar ve üzerine çok fazla spekülasyonlar yapılırdı. Bir ticari işletmenin kâr elde edemeyip, ticari hayatını sonlandıracak duruma gelmesi elbette hiç de ayıp olmadığı gibi, son derece doğal da bir durum. Ancak ülkemizde acaba “İflas Erteleme” hakkı çok mu kolay kullanılıyor ve suistimallere mi yol açıyor diye de bakmak gerekir. Zira bu durumda olan bir firmanın varlığının, alacaklarını tahsil edemeyen firmalar doğurduğu gerçeğini de göz ardı etmemek gerekiyor. Burada en çok konuşulan ve üzerine eleştiri yapılan konunun, mahkemelerimizin çok kolay tedbir kararı vermesi hususu olsa gerek. Yeni Türk Ticaret Kanunu’nun en çok eleştirilen yanlarından bir tanesi olan iflas erteleme konusunda, bazı mahkemelerin çok kolay bu kararı verdikleri yönünde eleştiriler zaman zaman yüksek sesle dile getirilmiş olsa da, hiçbir iş adamının iflas etmek ile övünmeyeceği de aşikardır.
Yalın hali ile iflas erteleme, “ticari hayatın seyri süresince tacirler arasındaki mali nitelikteki işlemlerde bazı zamanlarda yaşanılan ve karşılıklı yükümlülüklerin yerine getirilememesi ile ortaya çıkan problemlerin çözüme ulaştırılmasına imkan sağlaması açısından, ödeme güçlüğünde bulunan bir şirketin mali durumunu iyileştirilebilmesinin imkanı olması halinde iflasın önlenmesini sağlayan, borca batık şirketin ticari menfaatlerinin de gözetilerek, alacaklıların zararının azaltılmasını veya borçların tamamen ödenmesini sağlayan bir önlem” olarak tanımlanmaktadır. Bu talepte bulunan bir şirketin özvarlığının eksi vermesi ve borçlarının aktifinin üzerinde olması, ikna edici bir iyileştirme projesine sahip olunması gibi koşullara da sahip olması gerekmektedir. Daha doğrusu koşulsuzluklara sahip olması demek gerekir, zira bu durumdaki bir firmanın önünde iki seçenek vardır. Ya bu projedeki iyileştirmeleri yerine getirmek, ama elbette borçlarını ödeme planına sokarak bir nefes alabilmesi suretiyle, veya bunu da başaramayarak iflasını kesinleştirmek. İyileştirme projesinin mahkeme heyetince olumlu bulunmaması halinde ise firmanın doğrudan iflası söz konusu olabilmektedir. İyileştirme projesinin olumlu bulunduğu firmaların yönetim organlarına ise mahkemelerce kayyum ataması yapılır ve tüm denetim süreci bu kayyum veya kayyumlar tarafından yürütülür. Kanun iflas erteleme imkanını sadece tüzel kuruluşlara vermiş bulunmaktadır. Anonim, limited, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler ile kooperatifler bu yönde başvuruda bulunabilirken, şahıs şirketleri ve adi ortaklıklar bu hakka sahip değildirler.
Türkiye’de iflas erteleme taleplerinin artması dikkat çekici bir husus olduğu gibi, kanımca gerek Maliye Bakanlığı’mız gerekse SGK’nın da dikkatini yeterince çekmekte ve özellikle firmaların vergi borç yüklerini azaltır yeni bir “Af Yasası”nı da zorunlu kılmaktadır. Bugün İTO’dan gelen basın bülteninde mayıs ayı enflasyon oranlarının gerilediği haberini aldık ki elbette sevindirici. Üstüne bir de gelecek vergi ve SGK affı, bence piyasayı biraz daha rahatlatacak, iflas haberlerini tahmin ediyorum ve umuyorum ki daha aşağı seviyelere çekecektir.