İdealler araç haline gelirse...
Küresel veya ülke çapındaki ekonomik ve siyasi eğilimleri kendi hedefleri doğrultusunda yönlendirmeye çalı?anların medeniyet adına iyi olarak bilinen her şeyden uzaklaştığını düşünüyorum. Şeffaflık azalıyor, yaşanan gelişmelerin temelindeki sebep-sonuç ilişkileri kasıtlı olarak farklılaştırılıyor, bakış açısı kısa vadeye odaklanıyor, sürdürülebilir olmayan eğilimler ve temel sorunlar görmezden geliniyor, gerçeklere ve kendi amaçlarına hizmet etmeyen bakış açılarına tahammülsüzlük artıyor. Neden böyle yaptıklarını sorgulayıp, üstü örtülmeye çalışılan konular üzerinde yoğunlaşarak gerçeği aramaya başladığınızda hiçbir şeyin göründüğü veya gösterildiği gibi olmadığını farkediyorsunuz.
Medeniyet, demokrasi, düşünce özgürlüğü, adalet, serbest piyasanın etkinliği gibi kavramların amaç olmadığını, kitleleri yönlendirmek adına araç olarak kullanıldığını görüyorsunuz. Asıl önemlisi bugünkü ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan, başka bir deyişle çaresizleşen birey ve kurumlar ya olup biteni anlamıyor ya da anlasa da bir şey yapamadığı için direnmiyor. İdealleri, temsil eden kavramların hem amaç, hem de araç olamayacağını düşünemiyor!.. İnsanlık ortak aklı kullanabilme çizgisinden uzaklaşıyor, uzaklaştırılıyor. Zira zaafları gelişmiş veya çaresizliğe sürüklenen insanlar daha kolay yönlendirebildiği için tercih ediliyor...
İdeal kavramlar yanı sıra oluşan ve beslenip büyütülen sorunlarda bilinmeyen bir amaca hizmet edecek araçlara dönüşüyor. Örneğin ülkemizde çok büyük çoğunluğun gelirleri azalırken borçları büyüyor. Bu durumun sürdürülebilir olmadığı açık ve asıl önemlisi düzeltmek için hiçbir şey yapılmadığı gibi kısa vadede devam ettirmek adına her türlü risk göze alınıyor.
Bu eğilimlere kayıtsız kalanların gerçek hedeflerinin medeniyet olduğuna inanmıyorum. Bu aşamada sormak gerekiyor daha farklı şekillerde çözülebilecek sorunları çözmek adına tezgahlanan bu durum binilen dalın kesilmesi, sorunların farklılaştırılarak ağırlaştırılması değil midir??Diğer taraftan çaresizleşen insanları siyaseten birbirine düşürmek, gerçeği algılamalarını engellemek ise insanlık suçudur.
Özkaynaklarını yitirmiş bankaların ve bütçe açığı kontrolsüz şekilde büyüyen kamunun durumunu düzeltmek adına dış desteğin yardımı ile yapılanlar büyük çoğunluğu çaresizlik bataklığına sürükledi. Küresel düzeyde zorunlu ihtiyaç maddesi fiyatları yükselir iken, diğerlerinin geriliyor olması ise sorunu ağırlaştırdı. Bankalar ve kamunun geliri arttıkça vatandaşın geliri azalırken borcu büyüdü. Fakat 2006 yılında yaşanan dalgalanma ve ardından gelen küresel kriz nedeniyle alarm zilleri çalmaya başladı. Durumu olabildiğince gizlemekten, dış desteğin ağırlaşan şartlarına boyun eğmekten başka çıkış bulunamadı. Hızla artan sorunlu krediler yapılandırıldı, fakat bütçedeki olumsuzluk için benzeri yapılamayınca Merkez Bankası devreye girdi. Bugün bankalar daha çok kredi vermeye zorlanıyor, vatandaş ise daha fazla risk almaya ve tüketerek tükenmeye teşvik ediliyor. Hesap tutarsa kısa vadede özel tüketim ve yatırım eğilimi artacak, ekonomi büyüyor ve işsizlik artmıyor gibi görünecek. Bütçenin ve mali sektörün gelirleri artıyor gibi görünecek!.. Büyük çoğunluğun gelirleri azalmaya ve geri ödenebilir sınırları çoktan aşan borçları büyümeye devam edecek; sonuçta sahip oldukları maddi-manevi her şeylerini kaybedecekler... Bu şekilde demokrasimiz ve serbest piyasamız gelişecek, ülkemiz gelişmiş ekonomiler arasındaki yerini alacak!..
Bu kısır algının devamını etkileyecek biri tavanda, diğeri ise tabanda iki risk var. Dış desteğin aksaması şeklindeki risk önemli ve algının bozulması anlamına geliyor, bu ihtimali azaltmak adına bağımlılığın gerekleri yerine getirilirken, IMF ve mali kural konuları gündemde tutuluyor. Tabandaki risk ise vatandaşın bilinçlenmesi veya işsiz kalması durumunda ortaya çıkıyor, bu risk açısından da medyanın tek sesli olması ve vatandaşın zaaflarının geliştirilmesi özel bir önem taşıyor.
Bu gerçekleri fark etmek için balık hafızalı olmaktan çıkmak ve bilmediklerimizin bilincinde olmak yetiyor. Ne dersiniz ya?adıklarımız insanlığın ortak aklına, medeniyete uygun görünüyor mu? Çoğunluk durumun farkına varmaya başlar ise her şey değişir mi??Bu değişimi istemeyenler neleri yapmaya cüret edebilir?..