İçeriyi bıraktık, dışarıya bakalım
Erdem Başçı’nın görevinden ayrılması gibi bir durumun söz konusu olmadığı ortaya çıktı. Bakanlar Kurulu’nda yaptığı sunumun da başarılı olduğu gözüküyor. Diğer taraftan, medyadaki ‘‘Başçı’dan hükümete ekonomi dersi’’ gibi haberlere de fazla itibar etmemek gerekiyor. Bakanlar Kurulu’nun ekseriyeti, faiz hızla inerse bazı dengelerin bozulabileceğini görüyor. Başbakan’ın dünkü açıklamaları mutattır. Siyasetçilerin tarzı budur. Bürokratlar, Türkiye gibi ülkelerde üst düzey görevlere geldiklerinde üzerlerinde baskı olacağını bilirler. Bunun farkında olarak bu görevleri kabul ederler. Şu noktada önemli olan gerginliğin azalmasıdır.
TCMB-Hükümet arasındaki faiz tartışması şimdilik bitti. Dün yayımlanan enflasyon rakamı da moral verdi. Başçı’nın deyimiyle ‘‘enflasyondaki tepe noktası’’, çift hanelerde oluşmadı. Hazirandan itibaren görülecek baz etkisiyle, enflasyon yüzde 8’li seviyelere doğru çekilebilir. Yaz ayları böyle geçebilir. Geçtiğimiz günlerde beklenmedik şekilde faizi indiren TCMB, önümüzdeki toplantısında faizi yine düşürebilir. Bundan sonra dış gelişmeler daha belirleyici olur. Yarın yapılacak Avrupa Merkez Bankası(AMB) toplantısı yılın en önemli olaylarından birisi olmaya adaydır. AMB, piyasaları uzun süredir sözlü müdahaleler ile yönlendiriyor. Bunda da başarılı oluyor. Ancak AMB’nin bazı adımları atma zamanı geldi. Avrupa’da ‘‘borç deflasyonu’’ tehlikesi artıyor. Aslında euro bölgesinde uygulanan politika özünde deflasyonisttir. Bunu yazılarımda da sıkça vurguluyorum. Tüketici fiyatlarındaki deflasyon baskısı normaldir. Örneğin bu hafta açıklanan Almanya enflasyonu dört yılın en düşüğüydü. Sorunlu ülkelerin, euronun değerini düşürerek rekabet avantajı kazanma şansları yok. Bunun yerine ‘‘iç devalüasyon’’ uygulanıyor. Kemerler sıkılıyor. Harcamalar kesiliyor. Ücretler düşüyor. Bu da iç devalüasyon yaratıyor. Tabii bu politika, bir noktada negatif ekonomik sonuçlar doğurabilir. Bu da borç deflasyonudur. Borç deflasyonunda; ekonomi daralıyor, borçlar artıyor. Borcun reel maliyeti yükseliyor. Kısacası, borcun milli gelir içindeki oranı artıyor. Aslında euro bölgesindeki faizlerin düşmesi, borçların reel maliyetini biraz dengeledi. Fakat ekonominin hala düzlüğe çıkamaması risk yaratıyor. Bu hafta açıklanan euro bölgesi mayıs ayı imalat verisi, altı ayın düşüğünde, 52.2 seviyesinde oluştu. Rakamın hala ellinin üzerinde olması, imalatın genişleme bölgesinde olduğunu gösteriyor. Ancak dış bir şok, rakamı ellinin altına düşürebilir. Euro bölgesi tekrar resesyona girebilir.
Borç deflasyonundaki kritik nokta; aşırı borçluluk ve ücretlerdeki artış hızının düşük olması nedeniyle, hanehalkının mevcut harcamalarını kısıp kısmayacağıdır. Hanehalkı geri çekilirse, borç deflasyonu hız kazanabilir. Bu durum makro görünümü de olumsuz yönde etkiler. Sorunlu ülkelerdeki hassas dengeler bozulabilir. Durum bizim açımızdan da önemlidir. 2014’ün ilk beş ayında, Türkiye ekonomisindeki en parlak alan ihracattır. Faizlerin agresif biçimde indirilmeyeceği görülüyor. İç talebin büyüme üzerindeki etkisi sınırlı kalabilir. Yılın kalan kısmında, ihracat yine belirleyici unsur olabilir.
Son bir yıldır gevşetilmesine rağmen, euro bölgesinde uygulanan maliye politikası hala sıkıdır. Bu politika ücretleri baskılıyor. Ücretlerdeki artış hızının çok düşük olması, büyümenin altını oyuyor. AMB para politikasını iyice gevşetebilir. Yarın sadece bir faiz indirimi değil, başka tedbirler de açıklanabilir. Eurodaki yükselişin deflasyon yaratması minör bir risktir. Tüketici fiyatlarındaki deflasyondan ziyade, oluşabilecek borç deflasyonu önemlidir. Maliye politikasındaki bu yaklaşım sürdükçe, euro bölgesindeki büyüme hız kazanamaz. AMB’nin yarınki olası hamleleri, vereceği mesajlar, küresel risk iştahı açısından pozitif olabilir. Özellikle euro bölgesindeki şirket tahvilleri piyasası, önümüzdeki dönemde iyi bir performans gösterebilir.