İçeride de sıkıntı görünüyor
Geçen haftaki yazıda seçim sonrasında gerilim hissi azaldıysa da ekonomide sıkıntı görüntüsünün pek değişmediğini yazdım. Sıkıntı iki kanaldan geliyor. Sıkıntının bir kaynağı dışarıda gelişen etkenler. FED’in sıkılaştırmaya gitmesi ve gün geçtikçe ağırlığını arttıran ticaret savaşlarının gündeme hakim olmaya başlaması bu tür gelişmeler. Bu tür gelişmelerin bize yansıması hem kaynak sorunu yaratacak hem de risk algısını arttıracak. İkinci sıkıntı kaynağı ise içerideki gelişmeler. İçeride oluşan sıkıntı kaynaklarını da iki grupta ele almak mümkün. Seçim sürecinin beslediği gerilimli atmosfer ve bu süreçte yoğunlaşan belirsizlikle yükselen risk algısı bunlardan birisi. Seçimler bitti demeyin. Büyüğünü tamamladık ama görece küçük olanı, yani yerel yönetim seçimleri önümüzde duruyor. Bu seçimlerin genel seçim kadar belirsizlik üretmediğini, risk algısını kaşımadığını düşünebiliriz. Ama seçim seçimdir. Her düzeyde seçim kendi çapında risk üretir. Bu bizim için de geçerlidir. Ama biz bu belirsizlik-risk katsayısını gözle görünür ölçüde yükseltmeyi de becerdik. Seçim tarihini öne mi alsak yoksa zamanında mı yapsak sorusunu her kafadan bir sesin çıktığı tartışma konusu haline getirerek genel seçim sonrasında oluşan göreli sakinleşmeyi yeniden asabi bir bekleyişe de dönüştürerek belirsizlik yarattık, riski uyardık.
Genel seçimleri oldukça gerilimli bir atmosferde tamamladık. Sinirler gerildi, sesler yükseldi, olmadık vaatler verildi, ekonominin dengelerini daha da bozacak önlemler dizisi devreye sokuldu. Hem içerideki aktörler hem de dışarıdaki fon yöneticileri bu gelişmeleri risk diye okudular. Riskten kaçma eğilimi yükseldi. Sonuçta zaten fon sıkıntısı çeken ekonomiden hatırı sayılır bir fon çıkışı oldu. Bu zafiyeti onarmanın yolu seçim sonrasında benimsenecek söylem ve eylemlerin riski algını azaltacak yönde biçimlendirilmesidir. Bana kalırsa seçimden sonra atılacak ilk adım bu tür bir yumuşama olmalıdır. Seçimin tamamlanmış olması zaten belirsizliği kısmen azaltır, risk algısını geriletir. Bunu daha da öteye taşımak için toplumun ileriye dönük kaygı ve korkulardan arındırılması, bir normalleşme sürecine girildiği algısının aktörlere inandırıcı bir şekilde aktarılması gerekir. Bunu pekiştirmek için de siyasi, ekonomik ve hukuki düzlemlerde normalleşmeyi besleyecek düzenlemelerin hızla uygulamaya aktarılması gerekir.
İçerideki sıkıntı kaynaklarının ikinci parçası ekonomideki bozuk dengeler ve olumsuz gelişmelerdir. Bu bağlamda Türkiye ekonomisinde seçim öncesinde var olan sıkıntıların daha da pekiştiğini söylemek yanlış olmaz. Ekonominin iç ve dış dengeleri zaten yapısal olarak bozuktur. Olağan zamanlarda kamu mali dengesi ve dış dengeyi onarma çabalarının yürütülmesi beklenir. Seçim sürecinde bunun yerine gelirleri artırarak büyümeyi destekleme yolu seçilir. Bu tercih temelde zaten bozuk olan dengelerin daha da bozulması ile sonuçlanır. İçinden geçtiğimiz son seçimde de böyle davranıldığını biliyoruz. Hatta destekleme işinin bir miktar abartıldığı da söylenebilir. Bu kuşkusuz bir siyasi tercihtir. Ama bu tercihin masum olduğunu söylemek güçtür. Zira seçim ortamında uygulanan abartılı destekler, sonraki dönemde topluma enflasyon, yükselen faizler ve yükselen döviz kuru olarak döner.
Seçim sonrasında bütün sonuçlarıyla devreye girecek olan destekleme uygulaması iktidarı yeni bir tercihe zorlayacaktır. Bu seçimin siyasi ve toplumsal sonuçlarının pek iç açıcı olmadığını baştan bilmek gerekir. İktidar genişlemeci anti-denge uygulamasını devam ettirerek gelirleri arttırmak ve büyümeyi yüksek hızda tutma seçeneğini benimseyebilir. Bu yolun benimsemesi halinde mevcut sıkıntılar daha da artacaktır. Dengeler daha da bozulacak, enflasyon hızla yükselecek, faiz ve kur üzerinde de benzer bir etki ortaya çıkacaktır. Seçimin ardından gelecek böyle bir gelişme sıkıntıyı yoğunlaştırır, toplumsal ve siyasi tepkiler üretir. Sonuçta büyük olasılıkla yeniden seçime gidilir.
Genişlemeci anti-denge seçeneğinin alternatifi seçim sürecindeki desteklerin geri çekilmesidir. Büyümeye fren yapılacağı anlamına gelir bu. Büyüme yavaşlatılarak enflasyonun kontrol altına alınması, faizin daha makul bir düzeye çekilmesi ve döviz kurundaki oynaklığın azaltılması sağlanabilir. Reel gelirlerin azalacağı, işsizliğin artacağı anlamına gelir bu. Seçim sürecindeki onca vaade karşılık seçim sonrasında sonuçlarını bile bile büyümeyi yavaşlatacak bir politika izlenmesi her babayiğidin harcı değildir. Ama siyasette bile bazen babayiğit gibi davranmak gerekir.