İcat buluş iyi de kim yapacak?

Osman Ata ATAÇ
Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ [email protected]

Gündemdeki 'inovasyon' konusunu kuramsal bir temele oturturken, şirketlerin tek ve ana amacı olan hizmet ettikleri/etmek istedikleri pazarlarda tekelleşmenin en dolaysız yolunun icat/buluşları inovasyona çevirmek olduğunu söylemiştim.  Dikkatli okurlar inovasyonun pazarlamanın üçüncü amacı olan 'ürün veya hizmeti tüketmeyenleri alıcı yapmak' hedefine tam isabet olduğunu da fark etmişlerdir.

Bu hafta başka bir soruyu irdelemek istiyorum: Her inovasyonun altında bir invention yani bir icat/buluş yattığına göre bu icat ve buluşların nereden bulunacağı.

Her ekonomik sistemde belli başlı üç oyuncu vardır. Bunları bireyler, kurumlar ve politika yapan kurumlar (devlet) olarak isimlendirebiliriz. Önce bireylere bakalım. Geçen yazımda da değindiğim gibi "eski köye yeni adet getirme", "tekerleği yeniden icat etme", "Amerika'yı yeniden mi keşfedeceksin" gibi veciz! öğretilerle yetiştirilen bizlerin "icatçılık/buluculuk konusundaki sıkıntımızı doğal karşılamak gerekir" deyip sosyalizasyon ve eğitim sistemimizi suçlayarak işin içinden çıkabiliriz. Zaten o da moda.

Çocuklarımızın yetiştirilmesinde anne ve babanın oynadığı rolden üniversitelere kadar sosyalizasyon ve eğitim süreçlerinin ne kadar anti-inovative olduğunu yazar ne olması gerektiğini de söylemeden geçiştirebilirsem ben de bir tebliğ hazırlayabilirdim. Gelgelelim beni eğitenler de kabahatli. "Dişe dokunur bir şey söylemeyeceksen söyleme" diye eğittiler. Onun için söylenenin aksine bireylerin icatçılık/buluşculuk konusundaki başarılarının sosyalizasyon ve eğitim süreçleriyle sanıldığı kadar ilgili olmadığını söyleyerek işe başlamak istiyorum.  Tek bir örnekten hareketle bir tezi ispatlamak gibi bir büyük bilimsel gaf yapmayacak kadar eğitim aldım. Ancak bu yazıda sizlere, yukarıdaki tezime ilişkisi nedeniyle George Eastman isimli birinden bahsetmek istiyorum.

George, Waterville adlı bir köyde doğdu. Babasını sekiz yaşında kaybetti. Evindeki odaları kiralayarak geçimini sağlayan annesine yardımcı olabilmek için 14 yaşında okulu terk etti. Evde muhasebe çalışarak bir tasarruf sandığında iş buldu. Fotoğrafçılığa merakı 24 yaşında Santo Domingo'ya yapmak istediği bir seyahat vesilesiyle başladı. Bir iş arkadaşı gitmişken seyahatinin resimlerini çekmesini önerince gitti, zamanın resim çekmekte kullanılan alet ve malzemeyi aldı. Ağır tripodlar üzerine oturtulması gereken fırın büyüklüğündeki kamera resim çekmeden hazırlanması gereken cam levhalar gerektiriyordu. Bu işlemin yapılabilmesi için de bir çadır lazımdı. George "bir deve yükü" olarak tanımladığı bu alet ve edavatı almasına rağmen seyahate gidemedi. Gidemedi ama resim çekme işinin bir kolayını bulmak için kolları sıvadı. Konudaki yabancı dergileri okuyabilmek için kendi kendine lisan öğrenmeye çalıştı. 1880 yılında bir İngiliz dergisinde İngiliz R.L.Maddox'un kimyasal madde tabakasını jelatinle kaplayarak levhaların önceden hazırlanabilmesi ve evde basılabilmesine olanak yaratan bir buluşunu okudu. Evinin mutfağında kurduğu laboratuarında çoğu kez yerde uyuyarak bir yıl çalıştı. 1881 yılında büyük çapta kuru levhaları 1884 yılında ise ortağı William Walker ile birlikte makaraya sarılı filmi ve bu filmle kullanılacak kamerayı icat etti.  K harfine olan beğenisi vardı. Akılda daha kolay kalacağına inanılan beş harfli K harfiyle başlayan ve aynı harfle biten harf kombinasyonlarını denedi ve Kodak ismini buldu. İyileşmeyen bir hastalığa tutulduğu 1932 yılında 77 yaşındayken "İşim bitti niye bekleyeyim?" diyerek intihar etti.

Bu örneği bir istisna olarak okuyorsanız, algılama engelli olduğu için ilkokuldan uzaklaştırılan ve 10 yaşına kadar özel dersler aldıktan sonra trenlerde gazete satarak, fizik kimya kitapları Wassily Leontief ve orta halli bir aile tarafından evlatlık edinilen ve sadece bir sömestre üniversite tahsilinden sonra Hint fakirliğinden başka bir şeyle uğraşmayan Apple kurucusu Steve Jobs'u da anlatabilirim, Bill Gates'i de okuyabilirsiniz. Büyük bulucuların tahsillileri de var. Söz gelimi Leonid Kantorovich (doğrusal programlamanın bulucusu Sovyet bilim adamı), Wassily Leontief  (girdi çıktı analizini bulan Rusya doğumlu ekonomist), Maria Salomea Sk?odowska (bizim Madam Curie diye bildiğimiz Polonyalı bilim kadını), Ole Romer (1677 deki çalışmasıyla ışığın hızının bulunmasını sağlayan ve ilk cadde ışıklarının mucidi Danimarka'lı alim).

Tahsilli veya tahsilsiz mucitlerin buluşlarının nasıl yapıldığına bakarsanız bireylerin buluş yapmalarının sosyalizasyon ve eğitim süreçleriyle sanıldığı kadar ilgili olmadığı sonucuna varmanın pek de garipsenemeyeceğini görebilirsiniz. O zaman soru "Peki neyle ilgili?" oluyor. Yazı işleri'ni "köşenin çok yer kapladığı" yönünde sinirlendirmemek için onu da bir dahaki yazıya bırakalım.

Sağlıcakla kalın.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Teknokrat-Politikacı 30 Ekim 2019
Strateji mi? 23 Ekim 2019
Tenkisat 16 Ekim 2019
Kasvetli ilim 02 Ekim 2019
Zombiler 25 Eylül 2019
Yeni Bull 18 Eylül 2019
Bull 11 Eylül 2019
Neden olmuyor? 04 Eylül 2019
Olmayacak duaya... 28 Ağustos 2019