İbranamenin geçerli olabileceği haller

Ali YÜKSEL
Ali YÜKSEL YARGITAY KARARLARI [email protected]

Bu çalışmamızın konusunu Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'nin 23.12.2010 tarih 2010/17121 E. ve 2010/39658 K. sayılı kararıdır. Kararın özeti ibra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi diğer tarafın ya da üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde ibra iradesine değer verilemeyeceğidir.

Karara konu somut olayda davacı, davalı şirkete ait işyerinde çalışmakta iken, iş yerinin diğer davalı şirkete devredildiğini, devir tarihinde davalıların kendisine iş garantisi vermeleri nedeniyle ibraname imzaladığını ancak işveren tarafından işe alınmayarak iş akdinin haksız feshedildiğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatı ile bir kısım işçilik alacaklarının tahsilini talep etmiştir. Davalılar vekili ise davacının 25.05.2000 - 31.12.2004 tarihleri arasında çalıştığını,iş yerini devralan şirkette çalışmayı kabul etmeyerek iş akdini kendi isteği ile sonlandıran davacının kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanamayacağı,tazminat ve işçilik alacaklarının ödendiğinin ibraname ile sabit olduğunu ileri sürerek davanın reddini talep etmiştir.

Yerel Mahkemece davacının iş akdinin davalı B. İnşaat Taahhüt ve Tic. Ltd. Şti. tarafından haklı bir neden olmaksızın sona erdirildiği,davacının hak etmiş olduğu kıdem tazminatının ……….. sayılı çekler ile fazla mesai ve yıllık izin ücretlerinin ise 31.12.2004 tarihli ibraname ile ödendiği kanaatine varılarak ihbar tazminatı isteminin kabulüne,diğer tazminatların reddine karar vermiştir.Karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Yargıtay önüne gelen dosyada uyuşmazlığın taraflar arasında düzenlenen ibranamenin yıllık izin alacağı yönünden geçerliliği olup,olmadığı yönünde olduğunu vurgulamıştır.

Öncelikle İş Hukukunda ibra sözleşmesi ibraname adıyla yaygın bir uygulama alanı bulmaktadır. İbra sözleşmesinin tanımı, şekli ve hükümlerinin Borçlar Kanunu'nda düzenlenmesi gerekliliğinin ötesinde,İş Hukukunun işçiye koruyucu özelliği sebebiyle İş Kanunlarında normatif hüküm olarak ele alınması gerektiği açıktır.

İşçi emeği karşılığında aldığı ücret ve diğer parasal hakları ile kendisini ve ailesinin geçimini temin etmektedir. Bu açıdan bakıldığında bir işçinin nedensiz yere işvereni ibra etmesi hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir. İş Hukukunun da ibraz sözleşmeleri dar yorumlanmalı ve borcun asıl sona erme nedeni ifa olarak ele alınmalıdır. Borcun sona erme şekillerinden biri olan ibra sözleşmelerine İş Hukuku açısından sınırlı biçimde değer verilmelidir.

Yeni Borçlar Kanununda bu konuya değinilmiş ve 419. maddesinde işçi işveren ilişkileri açısından ibra sözleşmesine dair bazı kurallara yer verilmiştir. Bahsi geçen düzenleme de,işçilik alacaklarını sona erdiren ibra sözleşmelerinin sınırlı biçimde ele alınması gerektiğini göstermektedir. Bu itibarla Borçlar Kanunu'nun irade fesadını düzenleyen maddeleri ile irade fesadı hallerinin İş Hukukunda ibra sözleşmeleri bakımından çok daha titizlikle ele alınması gerekmektedir. İbra sözleşmeleri yapılırken taraflardan birinin hataya düşmesi,diğer tarafın yada üçüncü bir şahsın hile yada korkutmasıyla karşılaşması halinde ibra iradesine değer verilemez.

Miktar içeren ibra sözleşmeleri de, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'nin kökleşmiş içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir.

Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi uygulanmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır.

Somut olay yönünden; davalı tarafça delil olarak ibraz edilen 31.12.2004 tarihli ibranamede, davacının her ne kadar "Başka alacağım kalmamış olup, işvereni ibra ederim" şeklindeki matbu beyanı bulunmakta ise de yıllık izin alacağı yönünden ibraname ile bütünlük arz eden bordronun incelenmesinde yıllık izin alacağı olarak davacıya ödeme yapılan miktarın açıkça gösterildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece ibranamenin yıllık izin ücreti yönünden makbuz niteliğinde olduğu tüm dönem için yapılacak hesaplamadan ödeme yapılan miktar düşüldükten sonra, davacının bakiye yıllık izin alacağının bulunup, bulunmadığının tespit edilmesi gerekirken, davacının hak kazandığı tüm yıllık izin ücretlerinin ödendiği kabul edilerek hüküm kurulması hatalı olup,bozmayı gerektirmiştir.

Son derece tartışmalı olan ibranamenin geçerliliği, irade fesadının araştırılması ve ibranamenin makbuz mahiyetinde olması gibi hususları irdeleyen Yargıtay'ın güncel tarihli bu kararının yol gösterici bir karar olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ücret zammı 29 Mart 2014
Örtülü ikale 19 Şubat 2014