İadesi geciken vergiler için mükelleflere ödenecek faiz (2)
Konunun hukuki yönü ve Anayasa Mahkemesi’nin görüşü
Anayasamızda da belirtildiği gibi Türkiye bir hukuk devletidir. Hukuk devleti insan haklarına saygılı, bu hakları koruyucu adil bir hukuk düzeni kurup bunu işletmekle kendini yükümlü sayan bütün eylem ve işlemleri yargı denetimine bağlı olan devlettir.
Hukuk devleti ilkesinin en önemli unsurlarından biri de yasaların genel olması ilkesidir. Bunun gereği ise yasalar önünde eşitliktir. Buna göre aynı hukuki koşullarda idare ile vatandaş arasında farklı uygulama olmaması gerekir. Buna göre, mükellefin ve devletin ödemesi gereken gecikme-iade faizi oranının ve faizin başlangıç tarihinin aynı olması gereklidir.
Anayasa Mahkemesi’nin konuya ilişkin olarak verdiği bir kararda belirtilen görüş benimsenmiştir. Anayasa Mahkemesinin 10.02.2011 tarih ve 2011/37 sayılı kararında açıkladığı görüşü şöyledir.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 112’nci maddesinin dördüncü fıkrası ile mükellefl erden fazla veya yersiz tahsil edilen vergilerin iadesinde, tahsilatın üzerinden çok zaman geçmiş olsa da istenen bilgi ve belgelerin teslimiyle yapılan iade talebinden sonraki üç ay içinde yapılmayan iadeler için bu üç ayın sonundan başlamak üzere düzeltme fişinin tebliğ edildiği güne kadar işleyen tecil faizinin vergi aslı İle beraber ödenmesi öngörülmektedir. Buna karşın aynı maddenin üçüncü fıkrası ile eksik tahsil edilen veya tahsil edilemeyen vergiler için mükelleflerden verginin ödenmesi gereken tarihten İtibaren ödemenin yapıldığı güne kadar İşleyen gecikme faizi alınmaktadır.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti; insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her eylem ve işlemi hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan yargı denetimine açık devlettir.
Anayasa’nın 35. maddesinde ise, herkesin, mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğu, bu hakların ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceği, mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır. Mülkiyet hakkı, herkese başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla, sahibi olduğu şey üzerinde dilediği biçimde yararlanma, tasarruf etme, başkalarına devretme, kullanma, biçimini değiştirme, harcama ve tüketme olanağı verir. İtiraz konusu kural, kamu kurumlan ile kişiler arasında kamu idarelerinin kamu gücüne dayalı yetkilerini kullanırken hatalı işlemleri nedeni ile oluşan alacaklı- borçlu ilişkilerinin borçlu olan kamu kurumları lehine bozulmasına sebebiyet vermektedir. Bunun yanında kamu kurumlarının borcunu ödemesini geciktirmede teşvik edici olmakta ve vatandaşların devlete olan güvenini sarsmaktadır.
Vergi, devletin vatandaşlardan kamu gücüne dayalı ve karşılıksız tahsil ettiği bedel olsa da idarece yapılmış olan vergi tahsilatının fazla veya yersiz olduğu tespit edildikten sonra bu tahsilat mükellefl er için bir “alacak” haline gelmektedir. Alacak hakkı mülkiyet hakkı kapsamında kişilerin temel haklarındandır. Kişiler yanlış veya yersiz vergi tahsilatı nedeni ile belli bir süre mülkiyetlerinde olması gereken bir meblağdan kullanma, tasarruf etme ve harcama şeklinde yararlanma imkanından mahrum kalmaktadırlar. Bu süre zarfında enflasyon nedeni ile paranın değerinde oluşan aşınma İle mülkiyetin gerçek değeri azaldığı gibi bu mülkiyetin tasarruf veya yatırım aracı olarak getirişinden yararlanmak imkânı da bulunmamaktadır. Bu şekilde kişiler mülkiyet haklarından mahrum edilerek haksızlığa uğratılmaktadır. İtiraz konusu düzenleme ile devlet fazla veya yersiz yapılmış tahsilatlar ile hazinesinde tuttuğu meblağı kişilere iade ederken üzerinden uzun zaman geçmiş olsa bile talep tarihinden üç ay sonra başlamak üzere işleyecek faizi ödemektedir. Düzenleme ile elde edilen kamu yararı kamu için öncelikli, genel menfaatleri koruyan, kamu hizmetlerinin sürdürülmesi İçin zorunlu bir durum arz etmemekte, sadece devlete başkasının mülkü üzerinde sebepsiz ve karşılıksız biçimde tasarruf etme hakkını vermektedir.
Fazla veya yersiz tahsil edilen vergilerin iadesinde, tahsilatın yapıldığı tarih yerine başvuru tarihinden üç ay sonra başlamak üzere İşleyecek faizin ödenmesine ilişkin kural, kişinin belli bir dönem İçin faiz gelirinden mahrum kalması sonucunu doğurarak genel yarar ile kişi yararı arasındaki dengenin bozulmasına yol açmakla, bu durum hukuk devletinde korunması gereken mülkiyet hakkının ihlaline neden olmaktadır.
Nitekim Avrupa İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşme’ye Ek Protokol’ün 1. maddesinde de:
“Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez” denilmektedir.
Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda belirtilen kararı doğrultusunda 6322 Sayılı Kanunla değişiklik yapılarak devletçe vergilerin iadesinde uygulanacak faizin başlangıç tarihi ile mükellefl erin geç ödedikleri vergiler için gecikme faizi uygulama başlangıç tarihi kısmen uyumlaştırılmıştır. Ancak mükellefl ere uygulanan gecikme faizi 6183 sayılı Kanun’un 51’inci maddesinde belirlene gecikme zammı iken mükellefl ere iade edilecek vergiler için tecil faizi oranın da faiz uygulamasına devam edilmektedir.
Vergi Usul Kanunu’nda önümüzdeki dönemde yapılacak değişiklikler sırasında faiz ödeme başlangıç tarihinin ve gecikme faizi ile iade faiz oranlarının uyumlaştırılması, farklılıkların ortadan kaldırılması hukuk devleti uygulamalarımızın ileriye götürülmesi ve mükellef haklarının genişletilmesine katkı sağlayacaktır.