Huzursuz olmamıza gerek yok!

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ dunyaweb@dunya.com

Ülkemizde cereyan eden olayları anlamlandırmak kolay olmuyor. Şimdi sorayım, bir yabancı gelse, size son günlerde birlikte izlediğimiz, asker ve hükümet arasında cereyan ettiği izlenimi veren olayları özetlemenizi istese nereden başlayacak, neyi anlatacaksınız. Bir an için genel sorunu anlatsanız, bir albayın 18 saat içinde önce tutuklanıp, sonra bırakılmasına ne diyeceksiniz? Sizi bilemem ama ben soruları yanıtlamakta zorlanıyorum. Ancak, yabancıları bir yana, olanları kendimize açıklayabilmemiz ve anlamlandırmamız gerekiyor.

Kökleri  18. yüzyılda olan ve 19. yüzyılda ivme kazanan Türk modernleşmesi, Batı karşısındaki yenilgiyi durdurmak için devletin ürettiği bir projeydi. Değişimin itici gücü devletti. Toplum, devletin arzuladığı yönde değişmesi istenen pasif bir varlık olarak görülüyordu. Devletin yürüttüğü modernleşme projelerine dönem dönem bazı direnmeler oluyor, bunlar modernleşme projelerinin sağladığı ilerlemeyi idrak etmeyen kişilerin başvurduğu "gerici" olaylar olarak değerlendiriliyordu. Devletin kendisi modernleştikçe, bu modernleşme programı kurumlarla, yasalarla  sağlamlaştırıldı. Ülkemiz çağa çevresindeki  ülkelerin çok ötesinde uyum sağlayan bir görünüme kavuştu.

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra siyasi hayatımıza rekabet girince, iktidarlar oy desteğine bağlı olarak oluşmağa başladılar. Gerçekleşen değişim modernleşme özleminin terk edilmesi anlamına gelmiyor, izlenecek siyasalarda seçmenin ikna edilmesini gerektiriyordu. Bu süreçte seçmenin istedikleriyle modernleşmenin bayraktarı devlet seçkinleri arasında uyumsuzluklar çıktı. Günlük söylemde seçilmişlerle atanmışların çatışması diye anılan mücadele başladı. 1950'den sonra yaşadığımız darbeli dönemler seçilmişlerle atanmışlar arasındaki siyasi güç paylaşımında bazı ayarlamaların yapıldığı dönemler olarak nitelendirilebilir. 1980-1983 müdahalesi sonrasında toplum güçlenmeye, atanmışların gücü azalmaya başlamıştır. Bu sonucun ortaya çıkmasında bir yandan hızlı bir iktisadi gelişme yaşamamız, diğer yandan uluslararası ortamın demokrasilerin sağlamlaşmasına ilişkin vurgusu belirleyici olmuştur.

Yaşadığımız olaylar, günlük ayrıntılarından soyutlanacak olursa, karşımıza toplumda siyasi gücün yeniden dağılmasına ilişkin bir sürecin işlediği gerçeği çıkar. Tabii, süreç düzenli, kusursuz bir değişim biçiminde gerçekleşmiyor. Birlikte müşahede ettiğimiz tutarsız davranışlar, yadırganan uygulamalar, tuhaf demeçler, bıktırıcı çekişmeler, işleyen sürecin nahoş tezahürleri olarak hepimizi rahatsız ediyor.  Ancak, haklı olarak şikayet edebileceğimiz bu olaylar, daha derinden işleyen sürecin niteliğini dikkatimizden kaçırmamıza neden olmamalı. Bir vade sonunda geriye doğru dönüp baktığımız zaman, bu süreç sonunda demokrasimizin sağlamlaştığına hükmedeceğimizi zannediyorum.

Toplumdaki güç dağılımındaki değişikliklerin siyasi yapılara yansımasını yaşayan toplumların birçoğunda bu süreç büyük kavgalar, mücadeleler gerektirmiştir. İç çatışmalar olmuş, insan ve madde olarak büyük kayıplara uğranmıştır. Biz siyasi rekabete geçiş de dahil olmak üzere bu yeniden güç dağılımı mücadelesini nispeten düşük maliyetle atlattık. Süreç henüz sonuçlanmış değil, ama artık çok sert ve toplumu temelden sarsan mücadeleler beklenmiyor. Kimi zaman hızlı, kimi zaman yavaş bir ama barışçıl bir değişim ve uyumlulaşma yaşanıyor. Demokrasimiz sağlamlaşıyor. Huzursuz olmamıza gerek yok.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
G7 nereye gidiyor? 04 Eylül 2019