Hürriyet'in Amerika serüveni: Dijital ölüm, gazetelerin kaçınılmaz
Hürriyet Gazetesi'nin Amerika baskısının hemen geçtiğimiz günlerde durdurulması ve New York'un 5. Caddesi'nde bulunan büronun kapatılması, beni bir an için taa 32 yıl geriye götürdü... Yeni Dünya'daki, o kuruluş günlerine. Rahmetli Nezih Demirkent'in Hürriyet'te Genel Müdürlüğü dönemi... Almanya'da o günlerde tirajı hayli yükselmiş olan Avrupa Hürriyet'in artık, Atlantik ötesine de uzanması kararlaştırıldı. Tabii, gazetenin o sıradaki sahibi Sayın Erol Simavi'nin onayı ile. Türk basını o yıllarda çok başarılı bir "sınır ötesi gazeteciliği" sınavı vermişti. Tercüman'ın sahibi rahmetli Kemal Ilıcak, gazetesini beşinci kıtada Avustralya'da basmaya başlamıştı. İki gazete arasında yurtdışında -bir süre sonra Hürriyet'in galip çıkacağı- yoğun bir rekabet yaşanıyordu ve hedef de Türklerin yaşadığı mümkün olduğunca geniş bir coğrafyada bayrak dalgalandırmaktı.
Hürriyet'in Almanya temsilcisi ve Frankfurt Matbaası'nın Genel Müdürü olarak, Amerika'ya gönderilecek gazeteler için New York'ta bir altyapı oluşturma görevini ben üstlenmiştim.
Saat farkı lehimize işledi
1979 yılıydı. Gerekli hazırlıklara büyük bir heyecanla başladık. Bugünkü elektronik olanakları o dönemde rüyamızda bile göremezdik, böyle bir iletişim imkanı internet filan henüz hayallerde bile mevcut değildi. O nedenle de Amerika gazeteleri Frankfurt'ta basılacak ve her gün gece yarısı Frankfurt'tan kalkan Lufthansa'nın kargo uçağı ile New York'a gönderilecekti.
Neyse ki, iki kıta arasındaki 6 saatlik fark lehimize işliyordu. Uçak mahalli saatle sabah 7:00'de New York'un John F. Kennedy Havaalanı'na varacağından, Hürriyet günlük olarak, New York ve New Jersey'de Türklerin yoğun oldukları bölgelerde satışa sunulabilecekti. Abone gazeteleri de New York'tan postaya verilecekti. Amerika'da Hürriyet'i o yıllarda New York'ta sevgili arkadaşımız Doğan Uluç ile Washington'da Tuna Köprülü temsil ediyordu. Ancak Tuna Köprülü'nün önceki tüm hesap ve vaatlerine rağmen, abone temininde arzulanan sayıya ulaşılamadı.
Chicago, New Jersey ve New York'taki derneklerle yakın temas kurduk. İnsanlarla bire bir temasa geçerek Hürriyet'i tanıtıp yaymak için kolları sıvadık. Bu arada bir ismi zikretmek, kadirşinaslığın gereği olmalı. Özellikle tanınmış doktorlardan Ata Erim, Amerika'daki Türklerin listelerini bize tahsis etti ve gazetenin bu uçsuz bucaksız diyarda tutunması için etkin katkılarda bulundu.
Bazı ünlülerin ilginç tavrı
Şahsen ben de Hürriyet gibi bir gazetenin New York bürosunun 5. Cadde üzerinde bulunmasını arzu ediyordum, sonuçta bu ünlü caddenin 42. Cadde ile kesiştiği 500 numaralı yüksek binada büroyu tuttuk.
Doğan Uluç, bir tarafta Birleşmiş Milletler'deki bürosundan gazete için güncel haberleri takip ederken, diğer yandan da Hürriyet Amerika'nın faaliyetlerine katkıda bulunuyordu.
Mevcut adreslere, abone kayıtlarının yapılabilmesi için basılı formlar gönderildi. O yıllarda New York ve New Jersey eyaletlerindeki Türklerin sayısı bugünküne oranla çok azdı...
Buna rağmen doktor, mühendis gibi meslek erbabından yine örneğin benzinci gibi Türk çalışanlardan ve 47. Cadde'deki İstanbullu kuyumculardan büyük ilgi gördük.
Buna karşılık ilginç olmalı, çok tanınmış bazı Türkler, belki de Türkiye ile ilişkilerini tamamen kesmiş olmak istediklerinden, gönderdiğimiz gazeteleri sekreterleri kanalıyla "biz abone olmak istemiyoruz" diyerek iade ettiler. Bu isimler arasında o ilk dönemde rahmetli Ahmet Ertegün'ün de bulunduğunu bir örnek olarak belirtelim.
En coşkulu bayram kutlaması
29 Ekim 1981 günü New York Hilton'da Hürriyet'in düzenlediği Cumhuriyet Balosu'nda gazete "Merhaba Yeni Dünya" manşeti ile piyasaya çıkacaktı.
Cumhuriyet Balosu için rahmetli Nezih Demirkent ve reklam müdürü rahmetli arkadaşımız Tuncer Bicioglu ile birlikte, Cenevre'de Sayın Simavi'ye hazırlıklarla ilgili bilgi verdikten
sonra New York'a hareket ettik.
Hürriyet, balo için Nükhet Duru ve müteveffa Onno Tunç ile kardeşi Arto Tunç'u da gazetenin Dış İlişkiler Müdürü rahmetli Rıdvan Menteş ile birlikte New York'a göndermişti.
Cumhuriyet Balosu o yıl New York'ta o güne kadar görülmemiş bir coşkuyla kutlandı. Gözler Türkiye rüzgarlarıyla dolu doluydu. Gazete elden ele dolaşarak adeta kapışıldı, yenir yutulur gibi okundu, sevgili mektupları gibi hasretle koklandı.
Hürriyet o tarihten itibaren Yeni Dünya'daki Türklerin memleket ile ilgili tek haber kaynağı, tek iletişim köprüsü haline geldi. Burada, Hürriyet'in ilk Amerika baskılarını İstanbul'daki merkezde hazırlayan ismi de anmalıyız: Daha önce Cumhuriyet Gazetesi'nin Genel Yayın Yönetmenliği'ni yapmış olan yine rahmetli Oktay Kurtböke.
Lobileşme olayında öncü
Gazetenin New York'a ulaşmasından sonra bir miktarının Los Angeles'a gönderilmesi konusunda da önlem almış ve orada yabancı yayınları dağıtan bir firma ile anlaşma yapmıştık. Böylelikle Hürriyet aynı günün akşamı Pasifik sahillerine de ulaşmış oluyordu.
New York'tan sonra bayrağı daha ötelere taşımak üzere Demirkent, Bicioğlu ve Uluç ile birlikte Kanada'ya, Montreal'e gittik. Orada da, o günlerde Ottowa Büyükelçiliği'ni yapan rahmetli Turgut Sunalp'in Türkler için organize ettiği bir toplantıda Hürriyet'i ve yeni hedeflerini anlattık, gazetenin bu ülkeye de gönderilmesi konusunda temasları başlattık.
Hürriyet'in Amerika'daki Türk toplumuna katkısı çok büyük oldu. Gazete lobileşme olayının lokomotifi haline geldi. Özel sayfalarda Türk toplumunun üyeleri birbirini tanıdı. Bu arada yeni gelen işadamları reklamlarla ürünlerini tanıtma olanağı buldu... Avukatlık büroları, sağlık merkezleri, lokantalar kolaylıkla müşteri bulmaya başladılar. Toplumumuza bir başka canlılık geldi.
Merhabadan elvedaya
Hürriyet, New York'ta piyasaya çıktıktan 23 yıl sonra, Doğan Uluç'un çabalarıyla Amerika'da basılmaya başladı. Ne var ki, koşullar değişmiş, artık dijital dönem başlamıştı. Bunun yanında okuyucu Amerikan postalarındaki bir türlü önlenemeyen aksaklıklar nedeniyle gazetesini geç alıyordu. Oysa uydu kanallarından Türkiye'deki haberleri, maçları izleyebiliyor, internetten faydalanarak arzu ettiği her konuda haber alabiliyordu.
Hürriyet, Amerika'da bir sembol, bir marka haline gelmişti, fakat artan masraflar, buna karşılık düşen tirajlar bu sembolü o koşullarda yaratabilmeyi giderek güçleştiriyordu.
Nedenleri her açıdan elbette çok iyi analiz edilmeli, süreç içinde nerelerde eksik kalındığı çok doğru saptanmalı, dijital ölüm gazeteler için mukadder midir, eğer öyleyse nasıl geciktirilir çok iyi ölçülüp biçilmeli ve kuskusuz ileriye dönük yapıcı dersler çıkarılmalı, stratejiler üretilmeli.
Yazımızın başlığından murad da, tüm yazılı medya için yaşamsal önemdeki bu hususu özenle vurgulayabilmek ihtiyacı.
Ve işte, Doğan Uluç'un veda yazısında değindiği gibi, "Elveda Yeni Dünya" demenin ne yazık ki zamanı gelmişti.
Kaybeden, Türk toplumu
Rahmetli Nezih Demirkent ile birlikte başlattığımız Hürriyet'in 'Yeni Dünya' serüveni de böylelikle sona eriyip tarihin tozlu sayfaları arasına katilmiş oluyor.
Yüreğimiz cız ederek bir hususu da belirtmeliyiz: Bir gazetenin yayın hayatına son vermesi, bir başka is koluna pek benzemez, nitekim Hürriyet'in Amerika olayında kaybeden, aynı zamanda oradaki Türk toplumudur, hatta Türkiye'dir.