Hükümetler büyüme için 2017 ve sonrasında hangi alanlara odaklanacak?

Serbest Kürsü
Serbest Kürsü

ALPER KARAÇAR - EY Türkiye Danışmanlık Hizmetleri Ortağı

Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden (AB) çıkış kararı alması (Brexit), Avrupa’daki seçimler ve ABD’de Donald Trump’ın başkanlık koltuğuna oturması gibi büyük gelişmelerin yıl boyunca dünya gündemindeki yerini koruyacağı ve bazı köklü değişimleri de beraberinde getireceği kesin. Ancak belirsizliğin hâkim olduğu bu küresel ortam özellikle hükümetler için farklı trendlerin öne çıkmasına neden oluyor. 2016 yılının gelişmeleri ile gelinen yeni nokta, dünya için 2017’nin de olağanüstü değişimlere gebe olduğuna işaret ediyor.

Trump’ın başkanlık seçimini kazanması ABD yönetiminde kayda değer değişimler yaşanacağının sinyalini verirken, Birleşik Krallık AB’den ayrılma sürecini başlatıyor. Geçtiğimiz yıl gerçekleştirilen referandum, Birleşik Krallık’ın dış politikasındaki temel taşlardan birini kaldırarak ülkenin dış ilişkilerini yeniden gözden geçirmesine yol açtı. Bununla birlikte bölgenin güçlü ülkelerinden birinin birlikten ayrılması AB’nin kalan üyeleri ile ilişkilerini ve politikaları üzerinde de etkili olacak. Hatta bazıları şimdiden Birleşik Krallık’ı örnek almayı değerlendiriyor. Geçtiğimiz yıl yapılan anketler AB üyeliğini destekleyenlerin Yunanistan’da sadece %27, Fransa’da %38 ve İspanya’da %47 olduğunu gösterdi. Dolayısıyla bu yıl Almanya ve Fransa’da gerçekleşecek genel seçimler AB’nin geleceği için büyük önem taşıyor.

Öte yandan tüm bu gelişmelere ek olarak küresel ekonomik büyüme durağan seyrini sürdürüyor. Bu yıl gelişmekte olan ülkelerin %5’ten düşük bir büyüme göstermesi beklenirken, gelişmiş ülkelerde büyümenin %2’nin altında kalacağı öngörülüyor. Söz konusu oranlar 2010 kaydedilen büyümelerin yaklaşık yarısı seviyelerinde. Pek çok ülkede kamu borçları yüksek seyrederken, finans piyasaları ise dalgalı bir tablo çiziyor. Büyümenin yavaş olması ücret artışlarına olumsuz yansıyarak çalışanların yaşam standartlarındaki yükselişi de sınırlıyor.
Bu tip sıra dışı gelişmelerin yaşandığı bir ortamda manevra kabiliyeti olan hükümetler birtakım mali tedbirler alarak ekonomilerine destek sağlayabilir. Ancak bu da gevşek bir mali politika uygulanması ile birlikte borç seviyelerinin artmasına neden olabilir. Daha korumacı ticaret politikaları izlenmesi ve kısa vadede istihdamı artırıcı önlemler alınması iş yatırımlarını ve tüketici harcamalarını sınırlarken, uzun vadeli ekonomik görünüme zarar verebilir. Son olarak; OrtaDoğu ve Afrika’dan Avrupa’ya göçmen akışı hafifl emiş olsa da Avrupa hükümetleri bu konuda ciddi baskı hissetmeye devam ediyor.

Peki, böyle bir küresel tablo karşısında; hükümet ve kamu sektörü liderlerinin 2017 yılı ve ilerisinde benimseyeceği temel ekonomik ve politik trendler neler olacak? Bu eğilimleri genel hatlarıyla üretkenliğin artırılması, altyapı yatırımlarının canlandırılması, yaşam standartlarının yükseltilmesi, küreselleşmeden tüm kesimlerin fayda sağlaması ve sınır dışı tehditlere karşı savunmanın güçlendirilmesi olmak üzere beş başlık altında toplayabiliriz.

Üretkenliğin artırılması

Kamu sektöründe üretkenliğin artırılmasına yönelik adımlar atılmasına tüm dünyada halen büyük ihtiyaç duyuluyor. Pek çok ülkede nüfusun yaşlanması mali durum üzerinde uzun vadeli baskı yaratırken, ihtiyaçların gelirlerin üzerine çıkmasına neden oluyor. Dolayısıyla üretkenliğin artırılması bir hedeften çok zorunluluk olarak görülüyor. İnovasyona yatırım yapılması ve bilgi paylaşımının sağlanması ve iş gücünün desteklenmesi gibi adımların atılması üretkenliğin yükseltilmesinde temel yapı taşlarını oluşturuyor. Ancak hükümetler süreci hızlandırmak adına blockchain ve robotik süreç otomasyonu ölçeklendirilebilir yeni teknolojileri değerlendirebilir. Dijital araçlar hükümetlerin vatandaşlarına daha hızlı ve etkili hizmet sunmasına imkan sağlayabilir.

Altyapı açığının kapatılması

Eskiyen altyapının yenilenmesi kamu sektörünün öncelikleri arasında yer alıyor. 1980’den bu yana genel küresel kamu sermayesi stoku kayda değer şekilde gerileme gösterdi. Dünyada altyapıya yapılan yatırım ile yapılması gereken yatırım arasında yıllık olarak 1 trilyon dolar fark bulunuyor. Faiz oranlarının küresel olarak tarihi düşük seviyelerdeki seyrini bir süre daha sürdüreceği beklentisi altyapı yatırımlarının ivmelenmesine yardımcı olabilir. Yollar, tren hatları, köprüler, hava alanları ve konutların yenilenmesi kısa vadede istihdam yaratılmasını sağlarken, uzun vadede ekonominin güçlenmesine yardımcı olabilir. Ancak projelerden en yüksek verimin alınmasının maliyet ve performans yönetiminin doğru entegre edilmesine bağlı olduğu gözden kaçırılmamalı.

Popülizmin yükselişi

Dünya genelinde seçmenlerin statükoyu reddettiği gözleniyor. Yaşam standartlarının yükselmemesi, artan eşitsizlik, göçmenliğin artmasıyla oluşan memnuniyetsizlik ve hükümetlerin vaat ettikleri ile gerçekleştirdikleri arasındaki fark seçmenlerin politik liderlere yönelik güven kaybı yaşamasına neden oluyor. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) verilerine göre; küresel çapta ücret artışı 2012’de %2,5 iken, 2015’te %1,7’ye geriledi. Avrupa’da en çok kazanç elde edilenlerin %10’u tüm çalışanlara ödenen ücretin %75’inden daha fazla kazanıyor; bazı gelişmekte olan ekonomilerde bu oran daha da yüksek. Bununla birlikte otomasyon işsizliğin ve eşitsizliğin artmasına neden olacak bir faktör olarak görülüyor. Peki, hükümet hangi adımları atabilir? Öncelikle bir asgari ücret belirleyebilir veya istihdamı azaltamayacak biçimde varolanı yükseltebilirler. Mesleki beceri eğitimlerine yatırım yapılması üretkenliğin artırılmasına kilit rol oynarken, yaşam standartlarının yükseltilmesi konusunda kamu güveninin güçlendirilmesini sağlayabilir. Ayrıca kırsal bölgelere istihdam yaratan hedefl i destek sağlanması ve konut ve ulaşım yatırımlarının teşvik edilmesi hükümetlerin alabileceği önlemler arasında yer alıyor.

Küreselleşmeden herkesin fayda sağlaması

Küreselleşme ile birlikte ihracatta 2008’deki küresel finansal krize ve bunun yan etkilerine rağmen 2000 yılından bu yana yaklaşık iki kat artış görüldü. Küreselleşme gerçekten de pek çok insanın yoksulluktan kurtulmasına katkıda bulundu. 1981’den bu yana 2011’e kadar geçen 30 yıllık sürede dünyada aşırı yoksulluk içinde olan insan sayısı neredeyse yarı yarıya düştü. Ancak popülizm ile bağlantılı olarak; küreselleşmeden pek az sayıda insan tam anlamıyla fayda sağladı. Orta ve düşük gelir seviyesindeki insan sayısı ise artış gösterdi. Böyle bir ortamda küresel ticaret ve finans anlaşmalarında halkın çıkarlarını gözetmeyi vadeden popülist politikacıların gördüğü destek doğal olarak arttı. Küreselleşmenin yenilenerek sosyo-ekonomik olarak daha kapsayıcı hale getirilmesi halen ülkelerin aşması gereken sorunları arasında yer alıyor. Tabii ki bu sorun ülkelerin bir araya gelerek tartışması gereken bir konu olarak görülüyor.

Küresel güvenlik risklerinin artması

Jeopolitik değişimler ve siber tehditler günümüzde küresel güvenlik risklerini artırdı. Birleşmiş Milletler’in verilerine göre; 2015 yılında 65,3 milyon insan evlerini savaş nedeniyle terk etmek zorunda kaldı. Nesnelerin interneti gibi yeni teknolojiler ve siber savaş hem fiziksel altyapılara hem de dijital sistemlere ciddi risk teşkil eder hale geldi.

Bu tip risklerle mücadelede politik, askeri, ekonomik, toplumsal ve çevresel boyutlarda uzun vadeli ve kapsamlı stratejiler geliştirilmesi gerekiyor. Dolayısıyla hükümetler, uluslararası organizasyonlar, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının siber ve fiziksel güvenliği ortak bir sorumluluk olarak görmesi ve işbirliği içerisinde birlikte çalışmaları günümüzde daha da önem kazanıyor. Kapsamlı ulusal güvenlik stratejileri oluşturulması, kamuoyunda farkındalık yaratılması için kampanyalar düzenlenmesi, bilgi paylaşımı ve kilit öneme sahip sektörlerde güvenlik önlemlerin tam olarak alınmış olduğundan emin olunması atılması gereken adımlar arasında yer alıyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar