Hükümetin kendi yarattığı büyük sorun: Bürokrasi ve bürokrat
Bugünlerde sosyal medyada her gün bir “Bakan Toto” tahmini görüyoruz, özellikle de 23 Haziran İstanbul seçimlerinden sonra. Konunun dayanılmaz zorluğu ve zorunluluğu karşısında Cumhurbaşkanımızın direnmesi ya da ileriye doğru ötelemesi çok kolay gibi görünmüyor.
Kaldı ki konunun ötelenecek tarafı da yok. Çünkü çok önemli bir sorun. Kamuoyu araştırmalarına çok önem veren ve bunu yıllardan beri çok başarılı, etkin ve sessiz bir şekilde sürdüren Cumhurbaşkanımız da kendi Kabinesi ve Bakanları için isim isim anket yaptırsa, büyük bir kısmının başarısız ve karnelerinin kırık olduğunu görür.
Türkiye’nin çok temel bir yarası olan “bürokrasi” ve bunları harekete geçiren “bürokrat” sorunu olduğu çok açık.
“Bürokratik oligarşi” olduğu gerçeği vardır; fakat bunun en üst perdeden sorun olarak dillendirilmesinin anlamı ve hatta önemi çoktur.
Zira mevcut iktidar ve iktidarın başı Cumhurbaşkanı 17 yıldan beri kesintisiz iktidardadır. Hatta çeyrek asırdan beri de yerel yönetimlerin çoğunda iktidardır. Dolayısıyla bürokrasinin işleyişini, açmazlarını, çözümlerini bilen konumundadır.
Kaldı ki iktidar olmanın yanı sıra Cumhurbaşkanı tek başına yetkili konumdadır. Cumhurbaşkanı özellikle yürütmenin başı olarak her şeyi en kısa zamanda ve iki satırlık Cumhurbaşkanlığı kararı veya kararnameleriyle halletmeye muktedirdir. Hatta sahip olduğu Meclis çoğunluğu ile artık her şeyin torbaya sokulduğu (bu nedenle de çorbaya dönüştüğü) kanun yapma biçimi de mazeretleri ortadan kaldıran bir başka nedendir.
Dolayısıyla bu olgular ve kabullenilen algılar karşısında artık bürokratik oligarşi söylemini dikkatle değerlendirmek gerekir.
Özellikle ekonomi bürokrasisinde son zamanda hızla yapılan tasarrufların, sorunlara çözüm getirmesini değil, sorunlara sorun eklenmesini hızlandıracağı açıktır.
Örneğin; özel kanunuyla atanan ve bağımsız niteliğe sahip olan TC Merkez Başkanı Başkanının iki satırlık Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle alınmasından medet ummak mümkün değildir.
Aynı şekilde üzerinden daha 2 hafta geçmeden bazı kamu bankalarının tüm yönetim kurullarının denge ve ikna amacına yönelik olarak eski ve eskimiş siyasi ve bürokrat isimlerle doldurulmasından bir şey beklemek safça yaklaşımdır.
Yine kamu bankalarına yönelik olarak yapılan tasarrufların da birkaç hafta öncesinde Türkiye’nin ihracatını ve dış ticaretini finanse eden bankanın genel müdür ve yönetim kurulunun hallaç pamuğu gibi savrulmasına bel bağlamak en yalın ifadesiyle saflıktır.
Şimdi de bu ilk dalga tasarrufların, diğer ikinci kademe halkada umut ve beklentileri farklılaştırdığını ve ağırlıklı olarak da görevden alınma kaygısını körüklediğini görmek bir başka açmazdır.
Açıkça söylemek gerekirse, duyduğumuz kadarıyla diğer kamu bankalarında adeta bir kaos yaşanmakta; TC Merkez Bankasında da 20’ye yakın genel müdür veya yönetici konumundaki kimselerin tedirginliği artmış bulunmaktadır.
Yapılanlara baktığımızda, çarenin kişilerde arandığını ve göreve getirilen kişilerden umut beklendiği anlaşılıyor. Yani herhangi bir kurumun başındaki genel müdür ve artık son zamanlarda bakan yardımcısı sessiz sedasız görevden alınıyor, yerine yenisi konuluyor.
Yani çareyi, bilimsel ve bütünsel gerçekçi politikalar ve dolayısıyla sistemler üzerine oturtmak yerine; munis, kıdemsiz, vekil konumunda, deneyimsiz kişilerde çare aranıyor.
Oysa bürokrasi çarkının özünü kavram, kurum ve kurallar oluşturur.
Yani; bürokrasinin öncelikle işinin tanımı yapılır, bu tanıma uygun kurum oluşturulur ve kurumları da kurallar işletir.
Aslında bu ülkede bürokrasinin etkin yapısı ve devlet yapılanmasının yüzyıllara ulaşan uzun geçmişi ortadadır. Yaşayan gelenekler, var olan mekanizmalar niçin göz ardı edilir?
Unutulmamalıdır ki; ülkeyi siyaset yönetir, ama siyasetin karar ve uygulamalarına da en akılcı ve hukuka uygun tarafını bürokrasi üretir.