Hükümet programında şirketlerin öz sermaye yapılarına yaklaşım

Rüknettin KUMKALE
Rüknettin KUMKALE rkumkale.ymm@gmail.com

62. Hükümet programı, TBMM’de Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu tarafından okunduktan sonra Hükümet Güven oyu almış ve Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. 

Hükümet Programının Gelir Politikamız başlığı altında, “Geçmişte atılan adımların sağlamlaştırılması ve daha da geliştirilmesine yönelik çalışmalara kararlılıkla devam edilecektir. Bu dönemde, gelir politikaları açısından temel öncelikler vergilemede adalet ve etkinliğin arttırılması, istihdamın ve yatırımların teşviki, bölgesel gelişmişlik farklarının azaltılması, rekabetin geliştirilmesi, tasarruf oranlarının arttırılması, şirketlerin öz sermaye yapılarının güçlendirilmesi ve daha etkin bir vergi sisteminin oluşturulması olacaktır.
Haksız rekabetin önlenmesi, kaynak dağılımında etkinliğin sağlanması, ekonomide rekabet gücünün ve kamu gelirlerinin arttırılması amacıyla kayıt dışılıkla mücadeleye kararlılıkla devam edilecektir. 

Vergi mevzuatının sadeleştirilmesi ve anlaşılır kılınması, vergi tabanının genişletilmesi ve vergilemenin daha adil olmasına yönelik çalışmalara devam edilecektir. Bu kapsamda Gelir Vergisi Kanunu Tasarısı TBMM’ne sevk edilmiş olup Vergi Usul Kanunu başta olmak üzere temel vergi kanunlarının gözden geçirilmesi çalışmaları ise önümüzdeki dönemde tamamlanacaktır.” İfadeleri bulunmaktadır.  

Hükümet programındaki belirtilen vergileme ve kayıt dışılık konuları üzerinde yapılan teşhise katılmamak olanaksız.  

Anayasa’mızın, Vergi Ödevi başlıklı 73. Maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, malî gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür” ifadeleri bulunmaktadır. Hükümet programında da bu ifadelere uygun hedefler çizilmektedir. 

Kayıt dışı ekonominin birçok sebebi bulunmaktadır. Ekonomistler tarafından Vergi ile ilgili mevzuatın karışık ve fazla olması kayıt dışı ekonominin bir sebebi olarak belirtilmektedir.
22.11.1924 tarihinde bundan 90. Yıl önce kurulan 3. Cumhuriyet Hükümeti’nin Programında vergi konuları ile ilgili olarak “Siyâsi mâliyede tasarrufa riâyet esas mesleğimizdir. Tarz-ı idare ve usul cibâyetlerindeki nevâkızdan dolayı mükellefiyeti iz’aç ve hâzineyi milleti ızrar etmekte olan vergilerimizi tâdil ve tarzı istifâlarını ıslah esaslarını takip edeceğiz.” İfadeleri kullanılmaktadır.  Yeni Türkçe ile “Maliye Siyasetinde tasarrufa uymak esas işimizdir. İdare tarzımızda ve vergilerin tahsilinde ahenkten dolayı mükellefi rahatsız eden ve milletin hazinesine zarar vermekte olan vergilerin değiştirilmesini ve alacağın borçludan tahsili ile ilgili kaideleri takip edeceğiz” denilmektedir. (Yeni Türkçeye tarafımızca çevrilmiştir.) Ancak o günden bu yana kurulan Hükümet programlarında vergi reformlarından söz edilmiş olmasına karşın istenilen sonucun alınmadığı anlaşılmaktadır. Halen TBMM’nin gündeminde olan Gelir Vergisi Kanunu tasarısı ile Vergi Kanunlarında sadeleştirmeye gidildiği görülmektedir.

Gene birçok hükümet programında sözü edilen kayıt dışılık ile mücadelenin bir ayağı da Vergi Kanunlarının sadeleştirilmesinden geçmektedir. Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunlarının birleştirilerek sadeleştirilmesi yanında, Hükümet Programında Vergi Usul Kanunu’nun gözden geçirileceği belirtilmektedir. 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu 1960 yılında, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu ise 1961 yılında çıkartılmıştır. Yaklaşık 55 yıl önce çıkartılan her iki kanun üzerinde sayısı bilinmeyecek kadar çok değişiklik yapılmıştır.  Bu sebeple günün şartları, gelişen ve değişen ticari hayat ile teknolojik gelişmelere uygun kanunların getirilmesi vergi reformu açısından çok önemli bir aşamadır. 

Hükümet programının yukarıda belirtilen satırları içinde geçen “…..şirketlerin öz sermaye yapılarının güçlendirilmesi….”  konusu özel sektör açısından büyük önem arz etmektedir.
Yurdumuzda uzun seneler hüküm süren enflasyonist ortam nedeniyle özel sektör kazanmadığı paranın vergisini ödemek zorunda kalmıştır. Bunun yanında banka faizlerinin yüksekliği özel sektörün öz sermaye oluşturmasını zorlaştırmış hatta imkansız hale getirmiştir.  Bütün bunların yanında kayıt dışı ekonominin varlığı da ayrı bir risk olarak müteşebbisi zorlamaktadır. Kayıt dışı ekonominin Devlete, vergi ve sigorta primi olarak, içinde bulunulan genel ticari hayata ve dolayısıyla bireylere sayısız olumsuz etkileri bulunmaktadır. 

Banka kredi faizlerinin yüksekliği her dönem müteşebbis için riskli bir alandır. Müteşebbis, kayıt dışılığın bulunduğu bir ortamda haksız rekabet riski altında düşük kâr marjı ile çalışmak zorunda kalırken kısıtlı imkanlarla yaptığı kâr üzerinden, yüksek oranda banka faizi ödeme zorunluluğunda kalmaktadır. Bir kısmı da bu yüksek faizleri ödeyemedikleri için ya bankaların malı olmakta, yada bankaların haciz ve icra tehditleri ile uğraşmak zorunda kalmaktadır. Yurdumuzda iflas erteleme davalarının hemen hemen hepsi firmaların bankalara olan borçlarını ödeyememesi nedeni ile açılmaktadır. 

Bu açıdan Hükümet programında sözü edilen “şirketlerin öz sermaye yapılarının güçlendirilmesi”  konusuna özel sektör açısından çok önemli bir unsurdur. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
İnovasyon 16 Ekim 2019
İşletme sermayesi 16 Temmuz 2019