Hükümet neye güveniyor?

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Merkez Bankası aylardır zorunlu karşılıkları artırıyor. Bu şekilde bankaların neredeyse 50 milyar lirasına el konuldu. Bankalar bu kadar parayı kullanamaz durumda. Üstelik, bu paraya artık faiz de verilmiyor.

Merkez Bankası'nın "ekonomide ısınma eğilimi var, buna karşı önlem alıyoruz" demesinde şaşılacak bir yön yok. Çünkü Merkez Bankası tabloyu enflasyon etkisi yönüyle görüyor ve değerlendiriyor. Merkez Bankası'nın "bu kararlar bankaların kredi açmasını çok zorlaştırır ya da faizlerin çok yükselmesine yol açar, bu da piyasayı sarsar" gibi bir kaygısı tabii ki yok. Ancak, normalde hükümetin bu kaygıyı yaşıyor olması gerekir. Hele ki çok önemli bir genel seçim öncesinde…

Ama bakıyorsunuz, hükümette böyle bir kaygı yaşanması şöyle dursun, Merkez Bankası'nın politikalarını destekleyen bir yaklaşım var. Tuhaf değil mi… Seçime bir ay kadar bir zaman kalmış ve hükümet piyasayı cendereye alan adımları destekliyor, hatta bu adımlar yetersiz kalırsa siyaseten atılacak adımlar için devreye gireceğini açıklıyor. Tuhaf ki ne tuhaf hem de…

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Merkez Bankası'nın aldığı zorunlu karşılık artışı önleminin yeterli olmaması durumunda maliye politikalarını devreye sokabileceklerini açıklıyor. Yani Merkez Bankası'nın aldığı önlemlere hükümetten tam destek var. Hem daha önce Başbakan Yardımcısı Ali Babacan bankalara karşı polisiye önlemlerden söz etmemiş miydi?

Merkez Bankası zorunlu karşılıkları neredeyse her ay artırarak, TL cinsi yükümlülükler için geçen yıl eylül öncesinde ağırlıklı olarak yüzde 5 düzeyinde bulunan ortalama oranı nisanda yüzde 13.5'e kadar yükseltti. Yabancı para yükümlülükler için karşılık artışına daha erken başlandı ve bu yükümlülüklerin zorunlu karşılığı da yüzde 12'ye çıkarıldı.

Dedik ya, Merkez Bankası için temel kaygı nedeni enflasyon ve buna yol açabilecek ekonomideki ısınma. Ortaya çıkabilecek bu sorunlara çare olsun diye de zorunlu karşılık silahı kullanılıyor.

İstenen sonucu verir ya da vermez; ama zorunlu karşılık silahıyla birlikte kredi faizleri az da olsa kıpırdanıyor, bankalar kredi kullandırmada ister istemez daha gönülsüz hareket ediyor, daha titiz davranıyor. Hem zaten Merkez Bankası'nın istediği de bu.

Son olarak da BDDK Başkanı Tevfik Bilgin, konut kredisinde konut değerinin en fazla yüzde 75'i kadar kredi açılabileceğini hatırlattıktan sonra, bazı bankaların dolambaçlı yollarla bu oranı yüzde 100'e çıkardıklarının belirlendiğine işaret ediyor ve bunu yapan bankaların konut kredisi açma yetkilerinin kaldırılabileceğini söylüyor. Bu açıklama, "aba altından sopa" gösterme bile değil; açık açık dile getirilmiş bir uyarı niteliği taşıyor.

Hükümet rahat

Bakıyoruz; hem finans sistemini, hem reel kesimi, hem de tüketici kredisi kullanmak durumunda olanları rahatsız edebilecek bu adımların atılmasından hükümet hiçbir rahatsızlık duymuyor. Hatta, rahatsızlık duymak bir yana, hükümet, Merkez Bankası'nın aldığı önlemlerin beklenen etkiyi yapmaması durumunda maliye politikalarının devreye sokulabileceğini açıklıyor, en yetkili ağızlardan bankalar eleştiriliyor.

Hükümetin güvendiği bir şeyler olmasa, neredeyse tüm kesimlerin aleyhine sonuçlar doğurabilecek bu adımlar niye atılıyor olabilirdi ki…

Hükümetin neye güvendiği çok açık… Gerçekçi yaklaşan herkes, 12 Haziran'da sandıktan çıkacak sıralama konusunda görüş birliği içinde. Sıralama belli de, hangi partinin ne kadar oy alacağı ve kaç milletvekili çıkaracağı bilinmiyor yalnızca.

Çıkarılacak milletvekili sayısında olabilecek değişikliğin, tek parti iktidarına son vereceği de beklenmiyor. Bu yüzden ekonomi politikaları, 12 Haziran sonrasında da yine iktidar olunacağı güveni üstüne inşa ediliyor, ona göre yürütülüyor.

Ancak şu da bir gerçek; AKP hükümetinin, ekonominin gerektirdiği her şeyi seçimi kazanacağına olan güvenle şimdi yaptığı da söylenemez. Finans sisteminin, reel kesimin ya da tüketici kredisi kullanan veya kullanacak olanların çok fazla oyu yok tabii ki. Ancak, çok geniş halk kitlelerini ilgilendiren zam gibi kararların oya yansıması elbette daha fazla. Dolayısıyla, bazı zamların seçim sonrasına bırakıldığı da bir gerçek. İnsan ister istemez merhum Turgut Özal'ın "Seçimden önce zam yapacak kadar enayi miyim" sözünü anımsıyor…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar