Hükümet Mali Kural'ı eline yüzüne bulaştırdı
Şahsen Mali Kural'ın uygulamada önemli sorunları olduğunu düşünüyor(d)um. 28 Ocak tarihli yazımda bu zorlukların sebeplerini de sıralamıştım. Tekrar özetlersem:
- Gelir idaresi özerk değil,
- Sosyal güvenlik açıkları kontrol altına alınmış değil,
- Dolaylı vergilerin anormal yüksekliği bütçe dinamiklerini bozucu etki yapıyor,
- Kurala ilişkin veri ve tahminleri anlık olarak denetleyecek bağımsız bir kurum yok,
- Mali kurala bağlanacak optimum bütçe açığı düzeyi bilinmemekte,
- Düşünülen %1'lik hedef kamu açığı Türkiye için çok düşük,
- Dünyada uygulanan mali kurallar daha esnek ve basit yapıda,
- Mali kural yürürlüğe konulsa bile, asıl olan maliye politikasının dengeli ve istikrarlı bir şekilde yürütülmesi,
- Eğer niyet kötüyse Mali Kuralı da delmenin yolları var.
Bilindiği gibi, Mayıs ayında Mali Kural'ın parametreleri Sn. Babacan tarafından açıklandı. Ancak yukarıda sıralanan sorunların hemen hemen hiçbirine değinilmemişti bile. Nitekim, sonrasında, Mali Kural'ın 2011 senesine yetişmeyeceği ortaya çıktı. Dün itibarıyle ise, Mali Kuralın artık (bence) rafa kalktığı görülüyor. Sanayi Bakanı'nın açıklamasına göre mali kuralın kırılma noktası çeşitli bakanlıkların yatırım talepleri. Diğer bir ifadeyle, %1'lik hedef Hükümet için çok kısıtlayıcı kaldı.
Yüzde bir hedefinin düşük kalmasının başlıca 2 sebebi var. Birincisi teknik. Eğer Türkiye'nin ortalama büyüme hızını %5 olarak alıyorsanız, %1'lik bütçe açığı hedefi Türkiye'nin kamu borç stoğu / milli hasıla oranını her sene önemli ölçüde azaltacaktır. Bu oran 2009 sonunda %46 olduğuna göre yaklaşık 10 sene sonunda kamu borcu yüzde otuzun altına gerilemiş olacak. Bu oldukça sıkı (ve belki de gereksiz sıkı) bir maliye politikası anlamına geliyor. Aynı dönemde büyüme oranını %5'lerde tutabilmek için ise özel sektör ve özellikle yabancı yatırımlarında önemli artışlar olması gerekiyor.
Hedefin düşük kalmasının diğer sebebi ise yapısal. Türkiye çok genç bir nüfusa sahip olmasına rağmen çok yüksek bir sosyal güvenlik açığı vermekte. Bu büyük bir problem. Bu seneki bütçe gelişmeleri de büyük çoğunluğu sosyal güvenliğe giden cari transferler kaleminin tahminler doğrultusunda en az 102 milyar TL seviyelerinde gerçekleşeceğini göstermekte. Bu miktar 2010 milli hasılasının yaklaşık %10'una tekabül etmekte. Kısacası, %1'lik bütçe açığına ulaşabilmek için devletin diğer tüm gelir-gider dengesinin %9 fazla vermesi gerekiyor. Öte yandan, eğer Mali Kural yürürlüğe girseydi, yakınsama ve döngüsel etkiyi yansıtma katsayıları nedeniyle, 2011'deki açık hedefi daha yüksek olacaktı. Hatta, basit bir egzersiz yaparak bu hedefin ne olacağını da bulabiliriz. Eğer bu seneki bütçe açığını %4 olarak tahmin edersek, Mali Kural'a göre 2011 bütçe açığı hedefi %3 olacaktı. Ancak, Mali Kuralın ertelenmesinden de anlaşılan o ki, bir seçim senesi olan 2011'de Hükümet böyle makul sayılabilecek bir açık oranını bile tutturamayacak.
Sonuçta mali kural döngüsel etkileri dikkate alsa da, bütçe esnekliğini azaltan bir uygulama. Ayrıca, örneğin Macaristan mali kuralı uyguladı da, ne oldu? Veya, AB'nin bir çeşit mali kural sayılabilecek meşhur Maastricht kriterlerini kriz sonrasında kaç ülke tutturabildi? Kısacası, bu tip katı kurallar bir noktada delinmeye mahkum. Ancak, tabii ki, önemli olan, mali kural konusunda yatırımcılar ve onları yönlendirme yetisine hâlâ bir ölçüde sahip olan derecelendirme kuruluşlarının ne düşündükleri. Bu noktada, parametrelerinin bile belirlendiği ve 2011 yılında yürürlüğe girmesinin taahüt edildiği bir Mali Kural uygulamasından son dakikada vazgeçilmesi doğal olarak piyasa oyuncularında Hükümetin icraatına ve birimleri arasındaki koordinasyon ve işbirliğine yönelik ciddi bir güven erozyonu yaratacaktır.