Hükümet bürokratları yenilemeli!...
Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun yönetimindeki 64. Hükümet'in iş yapmasının önündeki engeller veya bahaneler giderek azalıyor.
Yeni Hükümetin kurulmasının üzerinden neredeyse 2 aya yakın zaman geçti. Bu arada kutlamalar, alışmalar, komisyonlar, geçici bütçe, acil vergi kanunu telaşı da geçti.
Artık 2016 yılıyla birlikte 64. Hükümet'ten beklenenler var. Hepsinin ötesinde zaten Hükümetin 3, 6, 12 ay ile sınırlı çok önemli taahhütleri var.
İçeride terör belası ve dışarıda Rusya, Suriye gibi dış politika açmazları varken Hükümetin işi kolay değil. Ama Hükümetin de “Yeni Türkiye” sloganına uygun olarak çok ciddi sorunlara veya konulara çözüm getirmesi zorunluluğu da ortada.
Aslında bu sorunların başında ekonomi ile ilgili konular geliyor ama söylenmiyor. İş dünyası sanıldığı gibi rahat değil. Derinden yangın devam ediyor. Son asgari ücret zammı da işin tuzu biberi oldu. Bu rakamlarla imalat, ihracat yapmak ve hele de artırmak hiç mümkün değil.
Öte yandan tüm sorunların temelinde de “devlet yönetimi”, yani bir başka ifadeyle “bürokrasi” ve “bürokrat” var.
Ne demek istediğimizi biraz açalım dilerseniz…
Hükümet etmek devleti yönetmek demektir. Devlet ise, yazılı mevzuat yani bürokrasi ve bunu yürütecek bürokrat marifetiyle yönetilir. Bürokrat, siyasi iradenin veya Hükümetin direktiflerini, önündeki mevzuat çerçevesinde veya uygun mevzuat oluşturarak yerine getirir.
İyi ve doğru bürokrat siyasete yük olmaz; aksine siyasetin yüküne ortak olur ve önemli bir kısmını üzerine alır.
Bu da bürokraside “liyakat” anlamına gelir. Yani; konularına hakim, etik değerlere sahip, kişisel yargılardan uzak, kim olursa olsun önündeki mevzuata göre iş yapan bürokrat için “liyakatli” ifadesi kullanılır. Liyakat sahibi bürokrat; konusunun gerçek bir uzmanıdır, iş ahlakını bilir, daha da önemlisi dünya görüşünü ve siyasi bakışını kesinlikle işine yansıtmaz. Aslında buna da hakkı yoktur; zira bu hak ve yetki bizzat siyasi iradeye aittir.
Şimdi bu noktada bir soru sormak gerekiyor: Geçtiğimiz yaklaşık çeyrek yüzyılda ve özellikle son yıllarda bürokraside “liyakat” mi hakim yoksa “sadakat” mi? Geçmişte de var olan “sadakat” gerçeği son yıllarda daha da keskinleşmedi mi?
Ya da bu soruyu başka bir şekilde soralım: Bu dönemin bürokrasisinden, bırakın başkalarını veya vatandaşları, bu siyasi iktidarın yanında olanlar da genelde memnun mu değil mi?
Bu soruların sayısını daha da artırmak mümkün.
- Kamuoyunun tanıdığı bildiği bir bürokrat ismini hatırlayan var mı? Bir başka ifadeyle özellikle ismi bilinmemesi gereken önemli bir müsteşar ile çok dar bir çevrenin bilmek zorunda olduğu Merkez Bankası Başkanı'nın ismi dışında kamuoyunun tanıdığı bir devlet memuru var mı?
- Yıllardan beri boş bırakılan ve vekaleten yürütülen yerlerden verim veya başarı beklenebilir mi? Örneğin özelleştirme İdaresi'nin başı yok iken ve Hazine Müsteşarlığı'na 2 yıldır atama yapılamazken bu idarelerden ne beklenir?
- Her kademe bürokratın belli yetki veya oyun alanı var mı ya da kaldı mı? Yani bürokrat kendi heyecan ve birikimini işine yansıtabiliyor mu, yoksa yukarıdan gelen talimatları yerine getirmekle sınırlı mı kalıyor?
- Kurumlar için öngörülen ve göstermelik de olsa yapılan performans değerlendirme yöntemleri, kurumları veya sistemleri yöneten bürokrasi için var mı? Bürokrasinin başarısız olanları cezalandırılıyor mu ya da başarılı olanları ödüllendirilebiliyor mu?
- MÜSİAD Başkanı'nın bundan 3 hafta kadar önce söylediği engelleyici bürokrasiden destekleyici bürokrasiye geçilebildi mi?
- Bürokratların atanma, seçim ve yükselme mekanizmaları doğru noktalardan veya kanallardan yapılıyor mu?
- 8-10 yıldan beri aynı pozisyondaki bürokrattan verim beklenebilir mi? Bu tür yöneticilerin tekrara düştüğü ve heyecanını kaybedip otomatik pilota bağlandığı kabul edilebilir mi?
- …
Bu soruların her birinin altını doldurmak ve sayısını artırmak mümkün. 30 yılını bürokrasinin çeşitli en üst kademelerinde geçiren birisi olarak bu soruları niçin sorduğumuzu, ne demek istediğimizi anlayanlar anlar.
Aslında bürokrasi ve bürokrat üzerine söylenecek çok şey var.
Ancak şimdilik birkaç önemli konunun altını çizmekle yetinelim. Birincisi, bürokrasideki boş makamların gerçek liyakat sahibi olan bürokratlar tarafından derhal doldurulmasıdır, yani makamın sahibinin asaleten koltuğa kalıcı oturtulmasıdır. İkincisi de çok uzun süreden aynı makamı işgal edenlerin gözden geçirilerek yenilenmesidir. Heyecanını kaybedenlerin kenara konulması yanı sıra başarılı olanların da ihtiyaç duyulan yerlere kaydırılmasıdır.
Açıkçası anlayana çok önemli mesajlar var bu yazıda…