Houdini’nin makro-ihtiyati kaçışı: Ticari döviz ve bireysel konut kredileri

Bora Tamer YILMAZ
Bora Tamer YILMAZ Ekonoritmiks [email protected]

 “Herkes biliyor ki bura­da uzun süre kalmam, senin anın geldi fırsatı sakın kaçırma.”

2008 krizi sonrasında makro-ihtiyati tedbirler hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Da­ha önce yayımladığımız “J’den Z’ye Makro-ihti­yati Bir Cari İşlemler Se­rüveni” başlıklı yazımız­da, dönemin TCMB Başkanı Dr. Erdem Başçı’nın “makro-ihtiyati” kavramını Türkiye’ye nasıl kazan­dırdığını değerlendirmiştik.

IMF’nin stabilizasyon program­larının bazıları kur bazlıdır; kur is­tikrarını gözeterek dez-enflasyonu hedefler. Bu tür bir program, 2001 krizi öncesinde Türkiye’de denen­mişti. Günümüzde uygulanan eko­nomi politikasının da benzer bir stabilizasyon çerçevesinden esin­lendiğini düşünenler var. Hatta ba­zı gözlemciler bu politikayı “örtülü IMF programı” diye adlandırıyor.

Ancak burada büyük bir fark mevcut. 90’lı yılların sonunda­ki ekonomi literatürü ile bugün­kü arasında ciddi bir uçurum var. O dönemde merkez bankacılığın­da monetarist (parasalcı) yaklaşım hâkimdi. Para arzının önce mik­tar, sonra Paul Volcker liderliğinde maliyet kanalı üzerinden yönetil­mesi, politikanın temelini oluştu­ruyordu. Ancak tek başına faiz ora­nı, 2000’li yıllarda küreselleşen ve karmaşıklaşan ekonomiyi kurtar­maya yetmedi.

Makro-ihtiyati setler: Reel sektörün can damarı ticari, kurumsal krediler

2008 finansal krizinin ardın­dan merkez bankaları, çeşit­li makro göstergeler için farklı araç setleri geliştirmeye başla­dı. Erdem Başçı da bu dönemde ticari ve tüketici kredilerini ayı­rarak yeni bir politika seti oluş­turmuştu.

Stabilizasyon programları­nın yumuşak karnı, sabit kur­dan faydalanmak isteyen aktör­lerdir. 2001 krizinde bankaların döviz yükümlülükleri bilanço tahribatına yol açmıştı. Günü­müzde benzer risk, reel sektö­rün bilançolarında bulunuyor. %50’lere varan faiz oranları, re­el sektörü döviz kredilere yön­lendiriyor. Küresel merkez ban­kalarının faiz indirimleri döviz borçlanmayı cazip kılarken, enf­lasyonist ortamda reel anlam­da avantaj sağladı. Bu durum, bir anlamda finansman tara­fında KKM’ye dönüşen bir yapı oluşturdu. Merkez Bankası, ye­ni makro-ihtiyati setiyle bu teh­likeli oyuna izin vermiyor; döviz kredilerinin sınırlandırılması savunma kalkanlarını güçlendi­riyor.

Faiz indirimlerinin başlama­sıyla TL kredileri yeniden cazip hale gelecektir. Yılın ilk yarısın­da zor bir süreç yaşanacak olsa da dezenflasyonun belirginleş­mesi, yılın ikinci yarısında reel sektörün finansmana erişimini kolaylaştırabilir. Ancak hadle­rin %30’un altına inilmesi için ikinci bir dezenflasyon dalgası­na ihtiyaç duyulacaktır. Bu sü­reç muhtemelen 2026’ya sarka­caktır. Reel sektörün “acı eşiği” olan %24 seviyesinin altında bir oran ise bu yıl için hala mümkün görünmüyor.

Konut kredilerinde hareketlilik

Bir diğer hareketlilik konut kredilerinde yaşanıyor. Konut fi­yatlarının reel bazda gerileme­si talebi artırdı. Perakende sek­töründeki canlılığı sürekli takip ettik. Bireysel tüketiciler, ihtiyaç kredileri ve kredi kartları aracı­lığıyla dayanıklı mal taleplerini karşılıyor. Yılın son döneminde araç ve konut satışlarında görü­len hareketlilik, perakendenin ötesinde bir alım gücü toparlan­masına işaret ediyor. Taşıt kredi­lerine yoğun bir talep belirmez­ken, konut tarafında mortgage kredileri ciddi talep görüyor. Ko­nut satışları ile mortgage kredi kullanımı arasında gözle görülür eşgüdüm söz konusu.

Bireysel kredilerin büyük öl­çüde perakende sektörüne yö­nelmesi, sürdürülebilir bir tablo oluşturmuyor. Kredi kullanımı­nın reel sektöre kayması gere­kiyor. Ancak konut kredilerinin tasarruf dengesini olumlu etki­lemesi, bu hareketliliğe iyi ya­nından baktığımız bir gelişme şeklinde değerlendirmemizi sağ­lıyor. Daha önce yayımladığımız yazılarda da inşaat sektöründe­ki canlanmaya dikkat çekmiştik.

Houdini’nin illüzyonu: Çok boyutlu bir makroekonomi deneyimi

Kredi büyümesinin makro-ih­tiyati set içinde yönetilmesi, ba­zı sektörlerde hızlı bazı sektör­lerde yavaş ilerleyerek ülkenin genel finansal istikrarını pekiş­tiriyor. Dr. Fatih Karahan baş­kanlığında TCMB, makro göster­gelere Houdini tarzı manevrayla kaçabileceği bir kafes bırakmı­yor. Cari fazla fazına geçtiğimiz bu süreçte, artık tek bir şapka ve tek bir tavşandan fazlasını sunan Houdini’nin illüzyon gösterileri­ne benzer şekilde çok boyutlu bir makroekonomi deneyimi yaşı­yoruz. Dua Lipa’nın şarkısında­ki gibi: “Söylediklerin kulağa tat­lı geliyor, peki sözünü gerçekten tutan biri misin? Tut beni yoksa kaçarım Houdini gibi.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar