Hoş geldin Gümrük Birliği
Yok yok, yazının başlığında bir hata yok; benimki 20 yıl önce atılan bir başlıktan alıntı sadece. Avrupa Birliği ile imzaladığımız Gümrük Birliği'nin üzerinden, tamı tamına 20 yıl geride kaldı. Bazen ne iyi ettik de girdik, ticaret hacmimiz 30 milyar dolardan 157 milyar dolara çıktı derken, bazen de keşke Gümrük Birliği'ne girmeseydik de, ithalatımız bu denli artmasa ve dış ticaret açığı ile uğraşmasaydık diyoruz. Benim Gümrük Birliği ile ilgili düşüncelerimi, yakın çevrem ve öğrencilerim iyi bilirler; burada yorumlarımdan söz etmek yerine, neler olup bittiğini; rakamlar ile incelemeyi tercih ediyorum. Gümrük Birliği Anlaşması, imzaladığımız dönemde, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girebilmesi hususunda en önemli anlaşma olarak görüldü ve değerlendirildi. Bu konuda ne kadar yol alabildiğimiz herkesin malumu; anlaşmanın üzerinden tam 20 yıl geçmiş olması da zaten önemli bir gösterge.
Gümrük Birliği öncesi, Avrupa Birliği ülkelerine ihracatımız 12.2 milyar dolar iken, bugün bu rakam 68.5 milyar dolar seviyelerine ulaşmış durumda. Avrupa Birliği ülkelerinin bize satışları ise, 18 milyar dolardan 88.7 milyar dolara çıkmış durumda. Gümrük Birliği'nin elbette yararları da bir hayli fazla; sanayi yeniden yapılandı, rekabetçilik arttı. Yanı sıra, Avrupa Birliği'ne ihracatımız daha standart hale gelirken, yatırım açısından da ülkemiz Avrupa ülkeleri ve Avrupa'ya mal satmak isteyen bazı üçüncü ülkeler için de cazip hale geldi. Otomotiv sektörü bu konuda başı çekmekte. Ancak bunların yanında, AB'ye karşı önemli bir dış ticaret açığı vermeye başladığımızı da göz ardı etmemek gerekir. Avrupa Birliği'nde olmamamızdan ötürü, AB'nin diğer ülkeler ile yaptığı anlaşmaların dışında tutulmamız da yine olumsuzluklar arasında yer alıyor. Üstelik o dönemde 15 olan AB üyesi ülke sayısı 28'e çıkarken, biz hep bu kapsamın dışında kaldık. Yine Gümrük Birliği'nin olumsuz sayılabilecek bir etkisi de, üçüncü ülkelerin mallarının Türkiye’ye serbestçe girmesi oldu. Zira şartlar eşit olamadı, çünkü o ülkelerin korumacılığına bizim tek taraflı olarak bir şey yapabilmemiz mümkün değildi. En önemli olumsuzluk ise, bana göre, Gümrük Birliği'nin sanayi ürünlerini kapsarken, özellikle tarımın dışarıda tutulması idi.
Bugün AB, ABD ile dünyanın en büyük ticari ortaklığına imza atmaya hazırlanıyor. Meksika, Hindistan, Güney Kore ve Brezilya gibi Türkiye’ye rakip ülkelerle de serbest ticaret anlaşmalarının imzalanacak olması, bizim için önemli bir handikap yaratmakta. Yalnızca Gümrük Birliği'nde yer alıp, AB'ye tam üye olmayışımız her zaman bir dezavantaj olarak karşımıza çıkmakta, çünkü biz bu ülkeler ile bahse konu anlaşmaları ne yazık ki imzalayamıyor ve avantajlardan yararlanamıyoruz. ABD-AB anlaşmasında Türkiye’nin her yıl 20 milyar dolar zarar edeceği beklentisinin hiç de abartılmadığını düşünüyor ve itiraf etmek gerekirse her gün daha da endişeleniyorum. Bir an önce tarım ve hizmet sektörünün Gümrük Birliği’ne dahil edilmesi ile uğradığımız haksızlıklar konusunda ilk adımı atmamız gerektiği kanaatindeyim. Gümrük Birliği ile Türkiye’nin AB’ye ihracatının yüzde 7, AB’nin Türkiye’ye ihracatının ise yüzde 4 oranında arttığı bilgisi Dünya Bankası'nın yayınladığı veriler arasında. Ancak, hadiseye yalnızca AB ile ticaretimizdeki değişim olarak bakmak, bence kısır ve yetersiz bir bakış olur. Gümrük Birliği'nden çıkarız demek yerine, bu imkanı pozitif hale getirmeye çalışmanın daha önemli bir görev olduğunu düşünüyor, otoritelerin bu konuyu çok ivedi bir şekilde ve sonuç odaklı olarak ele almalarını temenni ediyorum.