Hollywood’un son starı

Dr. Hakan ÇINAR
Dr. Hakan ÇINAR SIRADIŞI [email protected]

Geçen hafta Çin ABD ilişkilerini yazdım, birçok kişi ah Hakan bey, keşke Türkiye ekonomisinden söz edeydiniz, Çin’den çok daha önemli diye serzenişte bulundu. Oysa ki, sonra daha dikkatli ve sonuna kadar yazıyı okuyanlar, anladılar ki metin aslında ABD Çin ilişkisi gibi görünse de, ABD’nin bu tutumunun Türkiye’ye olacak olası yansımalarına dem vuruyor idi. Çok değil, sadece bir hafta geride kaldı, geldiğimiz nokta ne yazık ki ABD’nin bu yüzünün bize ne gibi zararlar vereceğini son derece net bir şekilde ortaya koydu.

Bu gün neyi kaleme alsam diye düşündüğümde, gelişmiş ülkelerdeki gazetecilerin durumu aklıma geldi bir an ve şükrettim. Onlar, yazmak için konu bulamazken, bizler bu yoğun gündemde hangi konuyu kaleme alsak diğeri darılmasa diyoruz. İşte öyle bir haftayı geride bırakıyoruz. Ne haftaydı ama….

Geçmişten önce, önümüzdeki resme de bir bakalım isterim. Hemen yarın itibarı ile 9 günlük bayram tatili başlıyor, her ne kadar pazartesi arefe de olsa, piyasalar da hareket olması beklenmiyor. Takip eden hafta da 30 Ağustos Zafer Bayram’ının perşembe gününe isabet etmesi, o haftayı da özellikle üretim yapan pek çok işletmenin tatil ettiği düşünüldüğünde, gerek piyasalar, gerekse üretim açısından, tatilciler ve turizmciler bana kızmasın ama, kayıp hafta olarak görebiliriz. Diğer bir deyişle, Türkiye neredeyse iki hafta boyunca şalteri indiriyor, tatile giriyor. Her şeyin güllük gülistanlık olduğu bir dönemde, amenna, tatile itirazımız yok; ancak öyle bir dönemde iki hafta ara vereceğiz ki, adeta çok heyecanla geçen bir filmin tam ortasında verilen bir uzun mola gibi. Eh yapacak bir şey yok. Dövizin, pek çok faktörün de etkisi ile inanılmaz bir hareketlilik yaşadığı yedi günü geride bıraktık. 10 Ağustos Cuma günü adeta kara cuma oldu ve döviz uzay mekiği gibi fırladı ve taki bu hafta salı, çarşamba günleri alınan tedbirlerin arka arkaya açıklanması ile de tekrar düşüşe geçen bir seyir aldı. Umarım yazımı okuduğunuz cuma günü de bu şekilde seyrediyordur, çünkü bir gün sonrayı dahi kestirebilmenin zor olduğu bir dönemden geçiyoruz.

Pek çok kişiye göre, mevcut gelişmeler, zaten geleceği belli olan bir ekonomik dalgalanma ve kur beklentisinin sonuçları olarak yorumlanır iken, bir diğer görüş ise, ABD’nin Türkiye’ye karşı uygulamış olduğu politika ve engellemelerin sonucu olarak bu tablolar karşımıza çıktı. Tam bu esnada dikkatimi çeken bir yoruma göz atalım isterim; Washington'daki Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF), Türk Lirası'nın "adil değerinin altında" olduğunu belirterek, Türk Lirası'ndaki değer kaybıyla ihracattaki artış ve ithalattaki sıkılaşma aracılığıyla Türkiye'nin cari açığının azalacağına dikkat çekti. Katılmıyor değilim, her ne kadar TL’deki değer kaybı ve düşüşten hepimiz rahatsız olsak da, öte taraftan bu durum ihracatın artmasına, yerli malının kullanılmasına ve tasarruf tedbirlerinin artmasına neden olacak. Alınan tedbirler de bunu işaret ediyor. Bu arada, Beyaz Saray'daki günlük basın brifinginde ise pişkin ABD, Türkiye'de yargılanmasına devam edilen Brunson'ın serbest kalması durumunda ABD'nin, Brunson'dan dolayı Türkiye'ye karşı aldığı yaptırım kararlarını gözden geçireceğini söylemiş. Bana göre lütfetmiş. Aynı açıklamada halen geçerli olan çelik vergisinin ise kaldırılmasının söz konusu olmayacağı da belirtilmiş. Hollywood’un son starı dememin de sebebi işte bu; ama bu oyunculuğu ile değil Oscar, zatı muhterem kara lahana ödülünü bile alamaz.

Katar’ın ve Rusya’nın verdikleri destek, Türk Lirası kullanımına ilişkin pozitif geri bildirimler, herkesin kontratlarını döviz para biriminden Türk Lirası’na doğru çevirme gayretleri olumlu gelişmeler. Ancak elbette, dış ilişkilerin de bir an önce sağlıklı hale dönüştürülmesi ve iyi ilişki ekseninde ekonomiye rota çizmek de şart. Unutmamalı ki, yerli yabancı yatırımcı, hiç farketmez, evvela istikrar ararlar ki yatırım yapsınlar veya mevcudu geliştirsinler. Aslında sadece ülkemizde değil, pek çok ülkede dengeler bozulmuş, korumacılık ekseninde ülkeler tam da ne yapacaklarını bilmeden hareket eder durumdalar. 2008’de ABD’de başlayan ekonomik kriz esnasındaki yazılarımı takip edenler bilirler, o zaman da bu türde krizlerin 10 yılda bir kendisini tekrarlayacağını yazmıştım, bugün ne yazık ki yanılmadığımı görüyorum.

Bu dönemde ne yapmalı sorusu hepimizin aklına geliyor. Öncelikle döviz tasarrufu yapmaya çalışarak, hem ülkemize zarar vermemeli, hem de bindiğimiz dalı riske etmemeliyiz. İşimize odaklanmalı, yatırımları mümkün olduğunca sürdürmeli, ihracat konusunda her zamankinden daha istekli, ama ürün farklılaştırmaları ile katma değerli ürünlere olabildiğince yönelmeliyiz. Siyasilerin de bir an önce istikrarı yakalayabilecek müzakereleri başlatmasında yarar var. Rahipler de, F35’ler de önemli, ama bunlar gelip geçici anlık parlamalar. Türkiye ile ABD ilişkisi her zaman pozitif olmuştur, yine olmak zorundadır ve ben düzeleceğine de gönülden inanıyorum. Bizler, sağduyu ile sabretmeli ve istikrar konusundaki mücadelemizi sürdürmeliyiz. Türk milleti zorlukları sever ve daha fazla hırs yapar ve çok kısa sürede de atlatır. Bu kez de öyle olacağına, ve hatta olmaya başladığına hep birlikte şahit oluyoruz.

Bu arada, bayram demişken, Kurban Bayramı’nın geldiğini de unutmayalım. Acısız, kazasız, gürültüsüz, trafikte sorunsuz ve ölümlerin olmadığı bir tatil geçmesini diliyor, herkesin bayramını canı gönülden kutluyorum.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Sezon sonu, sezon başı 13 Aralık 2024
Devalüasyon olmadan olmaz 06 Aralık 2024
Sermaye göçü 29 Kasım 2024