Hızlı kredi genişlemesi ve TCMB kararları

Fatih ÖZATAY
Fatih ÖZATAY EKONOMİDE UFUK TURU [email protected]

Küresel krizin olumsuz etkilerinden bir tanesi de bankacılık sektörümüzün açtığı kredi miktarında görülmüştü. Hem tüketici kredileri, hem de diğer krediler eylül 2008'den itibaren (reel olarak ölçüldüklerinde) azalmaya başlamışlardı.

Reel kredi miktarındaki bu olumsuz gelişme uzun sürmedi; 2009'un ikinci çeyreğinden itibaren artmaya başladı. Bu eğilim önceleri oldukça ılımlı düzeydeydi, ama bu eğilim çok sürmedi ve 2010'un başlarından itibaren yerini yüksek tempolu bir artış eğilimine bıraktı.

Grafik 1'de hem tüketici kredilerinin, hem de toplam kredilerin 2008 başından bu yana hareketleri yer alıyor. TCMB'nin haftalık verilerinden yola çıkarak grafiğin kolay okunması için enflasyondan arındırılmış verileri endeks haline getirdim. Her iki kredinin küresel krizden önceki zirve değerleri 2008'in eylül ayında gözlenmişti. O değerler 100'e eşit olacak diğer verileri yeniden düzenledim.  

Yılbaşından bu yana gözlenen yüksek tempolu reel kredi genişlemesine ilişkin iki de rakam vereyim. Toplam kredilerin ağustos sonunda ulaştığı reel değer, 2009 sonundaki değerinden yüzde 19.8 daha fazla. Aynı değer tüketici kredilerinde yüzde 14.7. Dikkatinizi çekerim; bunlar enflasyondan arındırılmış artış hızları. Yakın zamanlarda bu kadar yüksek kredi genişlemesi hızları 2004-2006 döneminde gözlenmişti.

Kredi genişlemesinin şu ya da bu düzeyde olmasında elbette Merkez Bankası'nın (TCMB'nin) politikaları da rol oynuyor. Bankalar topladıkları mevduatın belli bir oranını TCMB'de bulundurmak zorundalar. Bu orana TCMB karar veriyor. Oranın artması, bankaların faiz ödeyerek topladıkları mevduatın eskisine göre daha küçük bir kısmını müşterilerine 'satabilecekleri'  anlamına geliyor. Dolayısıyla, zorunlu karşılık oranı arttığında, bankaların kredi olarak açabilecekleri fon miktarı azalıyor, oran düşürüldüğünde ise artıyor.

Elbette, zorunlu karşılık oranının artması illa kredi miktarının olumsuz etkilenmesi anlamına gelmiyor. Bankalar, bilançolarındaki başka varlıkları, mesela Hazine tahvillerini azaltabilirler. Ama zorunlu karşılık oranının artmasının kredi piyasasına da yansıması olması beklenir; hem miktar olarak hem de maliyet olarak.

Modern merkez bankacılığı açısından bakıldığında zorunlu karşılık oranlarının iki farklı niteliği var. Bankaların likiditesini ayarlamak için zorunlu karşılık oranlarının değiştirilmesi (küresel krize kadar) modası geçmiş bir yöntem olarak düşünülüyordu. Bunun yerine, ağırlıklı olarak açık piyasa işlemleri kullanılıyordu (geçici vadeyle merkez bankalarının bankalara borç vermesi ya da onlardan borç alması). Merkez bankacılığında zorunlu karşılık oranlarının bir de modern yüzü var. Şu: Oranların düzeyi değil, ama zorunlu karşılıkların merkez bankalarında tutulma biçimleri, faiz politikasının uygulanmasını etkiliyor.

Küresel kriz sırasında ise, finansal sistemde likiditenin kurumasının önüne geçmek için, merkez bankaları ellerinde ne olanak varsa kullandılar. Bu çerçevede, modasının geçtiği düşünülen zorunlu karşılık oranlarını değiştirme politikası da hatırlandı ve çoğu ülkede bu oranlar düşürüldü.

TCMB de 2008'in sonuna doğru bu kervana katılmıştı. Ekim 2009'da ise oranları bir kez daha düşürmüştü. Bu yılın nisan ayında, küresel kriz sırasında aldığı likidite artırıcı kararların nasıl geri alınacağını açıkladı. Bu çerçevede döviz cinsi mevduatlar için uygulanan karşılık oranını iki kez artırdı.

Geçen hafta perşembe günü ise hem döviz cinsi hem de lira cinsi mevduatlara uygulanan oranları yükseltti. Böylelikle döviz cinsi mevduat için olan oran kriz öncesindeki düzeyine, lira cinsinden olan ise kriz öncesindeki düzeyin 0.5 puan altına geldi. Ek olarak bu karşılıklara artık faiz ödemeyeceği açıklandı.

TCMB'nin karara ilişkin duyurusunda daha önce yayınlanan bir duyurusuna atıf var: "…kredilerdeki genişleme hızının arzu edilen düzeylerin üzerine çıkması halinde, makroekonomik riskleri azaltıcı bir politika aracı olarak, zorunlu karşılık oranları daha aktif bir şekilde kullanılabilecektir."

Demek ki özellikle 2009'un sonlarından itibaren yaşadığımız hızlı kredi genişlemesinin artık riskli olabileceğini düşünüyor TCMB. Öte yandan, küresel krizin etkilerinin ortadan kalkmakta olduğunu ve ekonomimizin 'normalleşme' yolunda önemli mesafe aldığını da belirtmiş oluyor bu kararıyla.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Havuz problemi 01 Ağustos 2018
Elbette zor ama mümkün 20 Haziran 2018
Bazı basit gerçekler 06 Haziran 2018