Hissedilmeyen büyüme!

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

Resmi istatistiklere göre bu sene 1. çeyrekte yüzde 5.2, 2. çeyrekte yüzde 5.1 büyümüş bulunuyoruz. 3. çeyrek büyüme hızının ise (baz etkisinin de sayesinde) çok daha yüksek olacağı muhakkak. Son çeyrekte biraz durulma olsa bile şimdiden bu seneki büyüme hızının en az OVP’de öngörülen yüzde 5.5 kadar, büyük ihtimalle de yüzde 6 civarında gerçekleşeceği söylenebilir. Ancak (evet, belki benimki oldukça anekdotal bir gözlem ama) son dönemde hangi sektörden iş adamları ile konuşsam, hiçbiri işlerinin çok iyi olduğundan falan bahsetmiyor. En pozitif yorumlar bile “idare ediyoruz” şeklinde. Halbuki yüzde 6 ve üzerinde büyüyen bir ekonomide belki tüm sektörlerin değil ama çoğu sektörün ihya olması lazım(dı).

Orta gelir seviyesine gelmiş ve bir anlamda “olgunlaşmış” bir ekonominin hâlâ yüzde 6 civarında büyüyebiliyor olması önemlidir. Burada “olgunlaşmış”tan kastım artık Türkiye ekonomisinin iş gücüne dayalı üretkenlik artışlarıyla, (bir dönem şahit olduğumuz şekilde) milli hasılasına göre çok yüksek hacimdeki yabancı finansman girişleriyle ve de 15 sene önce neredeyse sıfır mertebesinde olan tüketici ve konut kredilerinin devreye sokulması marifetiyle yüksek büyüme sağladığı dönemlerin geride kalmış olmasıdır. Bu şartlar altında, tekrar edeyim, yüzde 6’lık büyüme çok iyi bir büyümedir. Ancak gelin görün ki, bu büyüme kesinlikle “hissedilmiyor”!

Öncelikle bu oranda bir büyümenin güven endekslerinde ciddi bir artış yaratması beklenir. Ancak, her ne kadar güven endeksleri geçen sene sonundaki dip seviyelerinden bir toparlanma göstermekteseler de, daha geçmişe, son 4-5 seneye gidildiğinde, bu endekslerde en iyimser bakış açısıyla “dalgalı bir seyir” görülmekte olduğu söylenebilir. Özellikle, son olarak Eylül ayında da yüzde 3.4 gerileyen “tüketici güven endeksi” nin son 3 senedir bir-iki kısa dönem haricinde düşük düzeylerde seyrediyor olması oldukça dikkat çekici.

Eylül sonu itibarıyle 12 aylık TL kredi hacmi artış oranı yüzde 24. Normalde yıllık yüzde 6’lık büyümeyi fazlasıyla desteklemesi gereken bir artış oranı. (En son yıllık bazda bu oranda bir artış 2013 yılında görülmüştü. O seneki büyüme oranımız yüzde 8.5 olmuştu.) Ancak, geçmişten farklı olarak bu sene kredi artışının büyük kısmı ticari krediler tarafında. (Son 1 senede tüketici kredileri 74 milyar TL artarken, ticari kredilerdeki artış 189 milyar TL.) Ticari kredilerin de, hepimizin bildiği gibi, önemli bir kısmı şirketleri nakit darboğazından çıkarmaya yönelik olarak verilmiş krediler. Reel ekonomiye ivme sağlama etkisi oldukça düşük.

İşgücü istatistikleri ve işsizlik oranları da büyümeyi teyit eder nitelikte değil. Türkiye’de son 15 senedeki en düşük tarım-dışı işsizlik oranı Haziran 2012’de görülmüştü. (Mevsimsellikten arındırılmış olarak yüzde 9.8). Bu sene Temmuz itibarıyle işsizlik oranı ise yüzde 13.4. Bu oran aynı zamanda geçen sene Temmuz ayının oranı ile aynı. Sektörler itibarıyle istihdam durumuna baktığımızda ise sanayi istihdamının 3.5 senedir bir kişi bile artmadığını görüyoruz. Halbuki aynı dönemde sanayi üretim endeksi yüzde 15’in üzerinde artmış gözüküyor. İyimser bir yorum ile, son 3.5 senede sanayinin verimliliğinin arttığı, aynı sayıda işçi ile daha fazla üretim yaptığı söylenebilir. Ancak bunu başarabilmek için makine-teçhizat yatırımlarında önemli bir artış görülmesi gerekir. Halbuki, son senelerde bu tip yatırımlarda değil artış, azalış söz konusu.

Son olarak da dış ticaret rakamlarına bakalım. Acaba son senelerde ihracatta bir patlama mı yaşandı ki, iç piyasadaki durgunluğa rağmen yüksek oranlı bir büyüme gerçekleştirebildik? İhracatın gerçek artışını bulmak için salt ihracat rakamlarına değil ihracat miktar endeksine bakmak daha doğru. Aylık verilerdeki mevsimselliği elimine etmenin basit bir yolu da 12 aylık ortalamalara bakmak. Buna göre bu Hazirandan önceki Hazirana kadar olan dönemde ihracatımız miktar bazında yüzde 5.8 kadar bir artış göstermiş. (Son 3.5 senedeki kümülatif artış oranı ise %14.) Fena sayılmaz. Ancak ihracatın toplam milli gelirimize oranını dikkate aldığımızda (yüzde 22) bu artışın büyüme oranını yüzde 6’ya çıkarmakta yeterli olmayacağı da açık.

Özetle “resmi istatistiklere göre” son 5 yılın ortalama büyüme oranı yüzde 6’ya yakın olmasına rağmen, bunu ne bazı diğer verilerle, ne de vatandaşın algısı ile teyit edebiliyoruz. Hal böyle ise “hissedilmeyen büyüme gerçek büyüme değildir” diyebilir miyiz acaba?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019