Hisse senetleri yapayalnız
Kriz başlayalı neredeyse altı yıl oldu. Gelişmiş ülke, gelişen ülke fark etmiyor. Ekonomik altyapı öylesine zayıfmış ki, kalıcı bir toparlanma gerçekleşmiyor. ABD ekonomisi kör topal ilerliyor. Avrupa'da resesyon sürüyor. Japonya hem resesyon hem de deflasyonla boğuşuyor. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler, potansiyellerinin altında büyüyorlar.
Türkiye, dünyada yaşananlardan fazla etkilenmez deniyordu. 2012 büyümesi yüzde 2.2 ile beklentilerin altında kaldı. Yazılarımızda, ''Bir ekonomist en fazla üç aylık tahmin yapabilir. Ötesini göremez. Eldeki öncü göstergelerle yapılabileceklerin en iyisi budur'' diyoruz. 2012'nin en başında tahmin yapıp, yüzde 2.2'lik gerçekleşmeyi yakalayan veya bu rakama yaklaşan kaç ekonomist vardır? Kuvvetle muhtemel düzeltilecekse, niçin bir yıl sonranın tahmini yapılır? Veriye dönersek, 2012'nin büyüme rakamına iç talebin hiç katkısı olmamış. 2013 için yüzde 4'lük bir büyüme konuşuluyor. Amaç sadece büyümekse, kredi muslukları açılır, küresel ekonominin bugünkü şartlarında iyi sayılabilecek bir büyüme rakamı yakalanır. 2011'de kredilerin artmasına izin verildi. Güçlü bir büyüme yakalandı. Tabii yanında cari açık ve enflasyon da geldi. Türk ekonomisinin bu kısır döngüsünü bilmiyormuş gibi, ''Ekonomi 2012'de çakıldı'' gibi yorumlar yapmak abesle iştigal etmektir. Büyüme yüzde 4 olsaydı, enflasyon tahminlerin üzerinde kalabilirdi. Bu sefer de ''Enflasyon tahmini yine tutmadı'' eleştirileri yapılırdı.
TCMB'nin yılın ikinci yarısında malum baskılar nedeniyle yüzde 15'lik kredi büyümesi hedefinden ödün verebileceğini düşünüyorduk. İkinci altı ay bile beklenmeyebilir. TCMB'nin son toplantısında faiz koridorunun üst sınırını 100 baz puan düşürmesi, zorunlu karşılık oranlarını artırmaması, ''Hedefte bir değişiklik mi var'' sorusunu akıllara getirdi. Babacan'ın geçen hafta yaptığı ''Kredilerde yüzde 15'lik oranda ısrarcı olmayabiliriz'' açıklaması bunun cevabı olabilir. 2014'teki yerel seçimi de düşünürsek, 2013 büyümesinin de ''yüzde 2 küsur'' olması politik açıdan kabul edilemez. Ekonomi yönetimi, yüzde 4 büyüme için bütün kozlarını oynayabilir.
Ekonomilerdeki bu inişli-çıkışlı performanslar, finans piyasalarından para kazanmayı da zorlaştırıyor. Dünyanın her tarafından karışık sinyaller geliyor. Likiditenin bu kadar bol olduğu başka bir dönem yaşanmamasına rağmen, yatırımcılar önlerini görmekte zorlanıyorlar. Herkes hisse senetlerinin çekiciliğinden bahsediyor. Biz portföyde her zaman biraz altının bulunması gerektiğini düşünüyoruz. Altının son on iki yıldır yıllık bazda pozitif getirisi oldu. Bu sene de pozitif getiri bırakabilir. Tabii altının bir faiz kazancının olmaması dezavantajdır. Ayrıca, altın fiyatının uzun süredir dar bir bant içinde kalması da altın yatırımcılarının moralini bozuyor. Son dört yıldır çöküş bekleyenlerin aksine, sabit getirili enstrümanlar(tahvil-bono) güçlü duruyor. Bu kağıtların fiyatları yükseldi, faizleri düştü. Dünyada bir enflasyon tehlikesi de bulunmazken, fiyatlarda bir çöküş nasıl olabilir? Diğer taraftan, zaten oldukça yükselen tahvil-bono fiyatlarının gidecek daha ne kadar yeri olabilir? Gayrimenkul fiyatları üç-dört senedir yerinde sayıyor. TCMB, döviz fiyatlarının sert hareketlerine sıcak bakmıyor.
Büyük merkez bankaları altının yükselmesini istemiyorlar. Bütün merkez bankaları kurlara müdahale ediyorlar. Dünyanın hemen her yerinde gayrimenkul arzı talepten daha fazla. Tahvil-bono fiyatları yüksek sayılır. Özetle; merkez bankalarının desteği ile hisse senetleri yapayalnız.
Yazara Ait Diğer Yazılar
Tüm Yazılar