Hisse mi? Tahvil mi?
Gelişmiş ülke hisse senedi ve tahvil piyasalarından Schrodinger’in kedisi misali birbiriyle çelişen görüşler geliyor. Güçlenen bir ekonomi ve büyüyen şirket karları tahmin eden hisse senedi piyasaları kedi canlanacak diyor. Uzun yıllar düşük kalacak bir enflasyon ve çok düşük politika faizlerini fiyatlayan tahvil piyasaları ise kedinin ölü olma ihtimali yüksek diyor.
ABD ekonominde son dönemde beklentilerin altında gelen veriler üzerine Fed’in faiz artış beklentileri 2015 Haziran’ından 2015 son çeyreğine hatta 2016 yılının ilk çeyreğine ötelenmeye başladı. Bu sayede Wall Street yükselirken ABD uzun vadeli tahvillerinde sermaye kazancı görülen bir dönem yaşandı.
Avro bölgesinde farklı bir mekanizma ile çalışsa da benzer sonuçlar veren bir konjonktür görülüyor. Hisse senedi piyasaları bölge ekonomilerinden gelen öncü büyüme işaretlerini satın almaya devam ediyor. Tahvil piyasaları ise Yunanistan gibi zayıf halkaların borcunu ödeyemeyip para birliğini terk edeceğini fiyatlayarak Almanya gibi merkez ülkelere yöneliyor. Avro birliğinin dağılacağı bir senaryoya oynayan yatırımcılar Alman bundlarına yatırım yapmak için prim ödemeye bile razılar.
Bizim görüşümüz tahvil ve borsanın aynı yönde hareket etme eğilimin geçici olduğu yönünde. Orta vadede Avrupa ve ABD ekonomilerinin canlanmaya başlamasıyla birlikte enfl asyonun tarihi ortalamalarına yaklaşacağı, para politikasının normalleşeceği bir dünya göreceğiz. Öngörülebilirliğin arttığı bu dünyada borsalar sınırlı da olsa yükselmeye devam ederken tahvil faizlerinin arttığını ve verim eğrilerinin dikleştiğini göreceğiz.Dolayısıyla gelişmiş ekonomilerin normalleştiği bir döngüye uzun vadeli tahviller yerine ABD ve Avrupa hisse senetleriyle girmek daha mantıklı gözüküyor.
Peki Türkiye’de durum nedir. Yatırımcılar Fed’in kademeli olarak para politikasını normalleştirdiği bir senaryoda Türkiye piyasalarında ne yapmalı? Sorunun cevabı ABD dolarının güçlendiği bir ortamda küresel risk iştahının seyrine bağlı. Yüksek cari açığı ve finansman ihtiyacı nedeniyle Türkiye küresel risk iştahına bağımlı olmaya devam edecek. Riskin arttığı ve öngörülebilirliğin azaldığı bir ortamda yatırımcıların faiz riski almaması ve ABD doları cinsi yatırım araçlarını tercih etmesi daha doğru olur.