Hırvatistan “İstanbul” ile yatıp kalktı!
“İstanbul Sözleşmesi” deyince sizin aklınıza ne geliyor? Dürüst olayım: Geçen ay Hırvat TV ve radyolarında neredeyse her ana haber bülteni “İstanbul Konvansiyonu” diye başlayana, gazetelerin manşetlerine sık sık İstanbul kelimesi düşene kadar benim için hiçbir şey ifade etmiyordu!
Ne olmuştu da bir Balkan-Güney Avrupa ülkesinin ana gündemi bir anda “İstanbul” olmuştu? İşin aslını anlayana kadar meraka bulanmış büyük bir “şok” yaşadım. İçyüzünü anlayınca daha da şaşırdım. Çünkü dışarıdan bakan için bir bardak suda fırtına kopuyordu. Hırvatistan içinse, neredeyse hükümet düşürecek, toplumu ortadan ikiye bölecek “çok ciddi” bir kopuş noktasının müsebbibi işte bu İstanbul Anlaşması’ydı.
İstanbul Sözleşmesi, orijinal adıyla "Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” demek. 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açılmış. Türkiye, 12 Mart 2012'de sözleşmeyi onaylayan ilk ülke olmuş. (Bu imza Türkiye’de aile içi şiddetle mücadele yolunda ne kazanım getirmiş, o ayrı bir muamma). 2014’de yürürlüğe girmiş. Sözleşme şu ana kadar 18'i AB üyesi, 29 Avrupa ülkesi tarafından onaylanmış durumda.
İşte ertelene ertelene yumurta kapıya dayanıp, bu sözleşmenin Hırvatistan parlamentosunda onaylanması gündeme gelince, son aylarda ülkede ortalık toz duman oldu. Karşılıklı suçlamalar, protesto gösterileri, lehte ve aleyhte kampanyalar derken, nihayet geçen hafta sözleşme güçbela da olsa onaylandı. Görünürde ortalık “şimdilik” duruldu.
Bu çağda, Avrupa’da “kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetle mücadele” amacı taşıyan uluslararası bir sözleşmeye kim neden karşı çıkar?
2013’de AB üyesi olan Hırvatistan’da toplumsal dengeler oldukça hassas. Kilise çok güçlü. Halkın yüzde 90’ı katolik. Katolik Kilisesi ile iktidarın büyük ortağı muhafazakâr partinin (Hırvat Demokrat Birliği - HDZ) aşırı sağcı kesimi, sözleşmenin eşcinsel evliliklerini legalize etmeye imkan tanıyacağı, “cinsiyet ideolojisi” yaratmak istediği ve Hıristiyan değerlerine aykırı olduğu gerekçesiyle güçlü bir direniş gösteriyordu.
Zagreb’de birkaç hafta önce 10 bin kişinin sokağa çıktığı, son zamanların en büyük protesto gösterisi, sözleşmeye karşı çıkan muhafazakarlar tarafından yapıldı. Karşı cephenin sesi daha cılız çıktı, onların tezi, kadınları koruma kisvesi altında geleneksel aile değerlerinin imha edilmek istendiğiydi.
HDZ'nin ılımlı lideri Hırvatistan Başbakanı Andrej Plenkoviç siyasi bir risk aldı, sözünün arkasında durdu ve sözleşmeyi onaylatabilmek için kiliseyi ve aşırı sağcıları karşısına alıp sonuna kadar gitti. Liberaller ve kadın hakları örgütleri "ataerkil düzeni korumak için çabalamakla” suçladıkları muhafazakar cepheye karşı galip geldiler. 30’a karşı 110 oyla İstanbul Sözleşmesi nihayet onaylandı.
Ancak bu “zoraki onay”, Hırvatistan’da liberallerle muhafazakarlar arasında suların durulduğu anlamına gelmiyor. Bir yandan Katolik Kilisesi’nin gücü ortada. Onun yanında iktidarın büyük ortağı Hıristiyan Demokratik Birliği (HDZ) içinde aşırı muhafazakar güçlerin yükselen etkisi var. Karşı tarafta ise AB üyeliği sonrası her alanda daha fazla reform isteyen liberal ve sosyal demokratlar var. İnce bir dengede giden koalisyon iktidarının ağır aksak yürüyen ekonomi politikaları dahil, Hırvatistan yeni girdiği AB yolunda düşe kalka ilerlemeye devam ediyor.