Hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı bir döneme koşuyoruz!
Küresel ölçekte riskten kaçınma eğilimi güçlendikçe, böyle olmayacağı varsayımına göre yapılmış hesaplar çarşıya uymuyor. Gelişen ekonomiler giderek hızlanan bir şekilde durgunlaşırken, gelişmişler içine düştükleri açmazdan kurtulamıyor. Parasal genişleme dalgaları sayesinde oluşan sorunlar ve bağımlılıklar aşılamıyor; dengesizlikler ve eşitsizliklerin büyümesi önlenemiyor. Herkes kendi yanlışların bedelini başkalarına ödetmeye çalıştığı için akıl yolu bulunamıyor; uzlaşmazlıklar ve çıkar çatışmaları daha belirleyici oluyor.
Artık ne daha ileri gidilebiliyor ne de geri! Risk alma isteğinin güçlü bir şekilde geri dönmesi de, tam aksinin dalgalı bir şekilde yaşanması da istenmiyor; mevcut durumu korumanın mümkün olmadığı da biliniyor. Çoğunluğun benzer pozisyon taşıyor ve aynı tercihi yapmak zorunda kalıyor oluşu büyük bir açmaz yaratıyor. Etkili ve yetkili kesimlerin gerçek düşünceleri ile dile getirdikleri arasındaki fark hızla açılıyor. Güvensizliğin etki alanı hızla genişlerken, büyüyen istikrarsızlık endişesi sağlıklı düşünebilmeyi engelliyor.
İsviçre Merkez Bankası, bir ay önce söylediğinin tersini yapıyor; sözüne itibar edenleri hayal kırıklığına uğratmaktan kaçınamıyor. Avrupa Merkez Bankası, piyasaların yoğunlaşan baskısı altında bunalıyor; Almanya’nın direncini bahane ederek kontrolsüz itibar kaybından uzak durmaya çabalıyor. ABD para otoritesi ise, açıkladığı eylem takviminin gereğini yapmanın veya yapamamanın olası maliyetlerini hesaplayamıyor. Gelişen ekonomilerdeki ekonomi yönetimleri ise, birkaç ay önceki söylemlerini unutmuş gibi görünüyor! Önce enflasyon ve yapısal reform diyenler, faizleri düşürmek dışında bir şey düşünemiyor.
Herkes biliyor veya hissediyor. İhtiyaçlar nedeniyle, önce küreselleşme denilen kuralsızlığa teslim olundu; ardından sürdürülebilir olmayan eğilimlere boyun eğildi ve temel ilkeler tüketildi. Kıt kaynakları etkin dağıtması gereken serbest piyasa düzeninin, yapısal sorun üretim merkezine dönüşmesine sebep olundu. Bu gidişin sonu düşünülmedi. Uzun süreli parasal genişlemelerin yaratacağı bağımlılıklar ve buna bağlı olumsuzlukları hiç hesaba katmamış olmanın faturası dayanılmaz boyutlara ulaştı!
Bir daha sıkılaştırılmamak üzere gevşetilen para politikaları, mali sektör bilançolarını sağlıksız bir şekilde büyütürken gelir dağılımı ve rekabet koşullarını hızla olumsuzlaştırdı. Spekülatif karakterli faaliyet dışı gelir yaratma merakı, günü kurtarmak pahasına sorunları daha da ağırlaştırmaktan başka bir işe yaramadı. Şimdi emtia fiyatlarındaki balonlar patlarken, varlık değerlerindeki aşırılıklar nafile bir çaba ile korunmaya ve ödemeler sistemindeki anormallikler gizlenmeye çalışılıyor! Büyüklere anlatılan masallar artık işe yaramıyor, ihtiyaçların karşılanabilmesine katkı yapamıyor. Kimse toplam riskini daha fazla arttırmak istemiyor, daha önce alınmış büyük pozisyonlar başkalarına transfer edilemiyor!
Etkili ve yetkili kesimler bunalıyor, fakat şimdilik renk vermemeye çalışıyor. Kimisi Avrupa Merkez Bankasının olası tahvil alımlarında, kimisi ise ne pahasına olur ise olsun faizleri düşürmekte mucize aramak zorunda kalıyor. Geçmişin yanlışları, hayal dünyasından çıkıp gerçeğe dönüşü engelliyor. Ayağını yorganına göre uzatmaya çalışma basiretini gösteremeyen ve uyaranları felaket tellalı olmakla suçlayanlar, içine düştüğü çaresizliği itiraf edemiyor!
Ne diyelim! Korkuların ecele faydası olmuyor! Beklenti yönetimi ile güvensizliğin artması artık önlenemiyor. Günü kurtarma olanakları zorlandıkça, insanlığın geleceği üzerindeki ipotek büyüyor. Son çeyrek asırda yaşananlardan gereken dersleri alamamanın veya gereğini yapamamanın birikmiş faturası, kapıyı çalıyor. Sormak gerekiyor: gelişen ekonomiler faizleri düşürmek adına sermaye kontrollerini devreye sokmak zorunda kalır ise neler yaşanır ve evdeki hesaplar çarşıya uyar mı?