Hiçbir şeyden 'çek'medi…

Taylan ERTEN
Taylan ERTEN ANKARA'dan [email protected]

1 milyon 508 bin 504 "karşılıksız" çek Merkez Bankası'nın listesinde… Mahkemelerce haklarında "çek hesabı açma yasağı" konulanların sayısı 55 bin 149… Bunlar, Ocak-Eylül 2009 aylarını kapsayan veriler.

Çek ile ilgili mahkeme kararlarının 10 yıllık toplamı (2000-2009 Eylül) 629 bin 697… Merkez Bankası'nın listesine giren, yargı kararlarına konu olan yıllık ortalama sorunlu çek sayısı, yuvarlak hesap, 62 bin 970…

Zamanın Adalet Bakanı -halen TBMM Başkanı- Mehmet Ali Şahin'in, CHP Adana Milletvekili Hulusi Güvel'in soru önergesine verdiği cevaba göre (Mart 2009), sadece 2007 yılında asliye ceza mahkemelerinde açılan dava sayısı toplam 158 bin 632… Mahkûmiyetle sonuçlanan dosya sayısı 103 bin 909.

Bu veriler, 2007 yılı itibariyle yargıya intikal etmiş karşılıksız çek keşidesi veya borcun ödenmemesiyle ilgili her 100 davadan 53'ünün mahkûmiyetle sonuçlandığını gösteriyor.

 Sorunun derinliği

Görülüyor; ortada sosyal, ekonomik ve hukuk boyutlarıyla koskoca bir "çek sorunu" var! Sorunun çapını kavramak için aktardığım resmi veriler yeterlidir. Bir de sorunun derinliği var.

Derinliği, Türkiye ekonomisinde aradaki birkaç yıl hariç "krizler dönemi" olan 2000-2009 yılları itibariyle ölçebiliriz. Bu sürede Merkez Bankası'nın "kara listesine" giren toplam karşılıksız çek sayısı 15 milyon 666 bin 047.

Soruna "karşılıksız çekin" karşısında alacağını bekleyen taraf açısından da bakmak zorundayız. İyi niyet, kötü niyet; kriz veya başka zorunlu sebepler… Borcunu ödeyemeyip mahkemelere, hapishanelere düşenlere "çek mağdurları" diyoruz.

Tamam da, borçlunun kestiği çeke güvenerek ekonomik, ticari faaliyetini düzenleyen "alacaklılara" ne diyeceğiz; onların hakkı, hukuku yok mu? Elbette var! Son 10 yılı dikkate alırsak sonuç nettir: Yaklaşık toplam 15.7 milyon borçlu "mağdur" varsa, bir o kadar da alacaklı "mağdur" var. Kanun, hukuk, yargı bu kesimin haklarını da korumak zorunda!

Korumuyor, 'çek'tiriyor!

Çek borçlusunu da çek alacaklısını da korumayan bir kanun ve hukuk yapısı bütün ağırlığıyla "çek sorununun" kaynağını oluşturuyor. 1985 yılında çıkarılan, 24 yıldır yürürlükte bulunan 3167 sayılı "Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun" da sorunun "merkezinde" bulunuyor.

Avrupa Birliği'ne uyumdu, sahadaki sorunlara çözümdü derken, arada yapılan üç değişikliğe rağmen, sorunu içinden çıkılmaz hale getirmekten başka bir işe yaramıyor.

İşin tuhafı, mevcut mevzuatın işe yaramadığını siyasetçiler, bilim insanları; iktidar ve muhalefet milletvekilleri, vekilken sorunu kabul edip bakan olunca "şaşanlar" kabul ediyor, fakat, iki yıldır gündemde bulunan yeni "Çek Kanunu Tasarısı" çek suçlarına hapis veya hapse çevrilebilir para cezası "takıntısını" aşıp bir türlü TBMM'den geçemiyor!

Piyasaları koruyun da…

Peki, ne oluyor da tasarı TBMM'de ana komisyon-alt komisyon sarkacında sallanıp duruyor? Tasarıyla ilgili belgeler okunduğunda görülen sebep şu: Hükümet kanadı, özellikle ekonomiden sorumlu bakan veya bakanlar grubu, karşılıksız çekte hapis cezasının kaldırılmasını sakıncalı buluyor.

Sakınca ne? Gelişmiş ülkelerde çoktan tarihe karışan; sadece Arjantin ile Şili'de korunduğu söylenen çekte hapis cezası "Dünyanın 17'nci büyük ekonomisine" sahip Türkiye'de kaldırılırsa, para piyasaları bozulurmuş!

İşte bu kaygı, tasarının Adalet Komisyonu'ndaki müzakere sürecine bir "engel" şeklinde yansıyor. Muhalefetin tüm uyarıları, uzmanların tavsiyeleri, Yargıtay Başkanı'nın uygun görüşü, "çek mağdurları" kesiminden gelen baskılar durumu değiştiremiyor.

Bu sorunlar AKP'den 3, CHP'den 1, MHP'den 1 üyenin katılımıyla oluşan Adalet Alt Komisyonu'nda çözülemiyor. Tasarı derinliğine tartışılamıyor. Komisyon raporuna konulan iki muhalefet şerhi de iktidar kanadının "çek sorununu" pek ciddiye almadığını gösteriyor. Ve ekonomik düzen hiçbir şeyden çekmiyor, 'çek"ten çektiği kadar!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Atilla Karaosmanoğlu 13 Kasım 2013