Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak
Geçtiğimiz hafta genelinde küresel düzeyde etkili olan finansal piyasa merkezli sarsıntılar güvensizliği anormal boyutlara yükeltti; gelişmeleri kontrol altına almak adına gerçekleşen müdahaleler yeterli olamadı. Son işgününde sermaye piyasalarında yaşanan yükselişler kimseyi yanıltmasın; güvensizlik ve çözümsüzlük algısı büyümeye devam etti. Lafla, güvenilmeyen kişilerin gerçek dışı tasarımları ile peynir ekmek gemisi yürümüyor artık... İyice yaşlanmış ve yozlaşmış, kendi ürettiği sorunları çözemeyen mevcut sistemin taşıyıcı kolonları kırılıyor, bina çöküyor.
Ne oluyor diye soranlara önce son gelişmeleri özetleyelim ve yaşanan durumun sebeplerine inerek gelişmeleri yorumlayalım. Geçtiğimiz haftanın ilk gününde ABD'nin önde gelen yatırım bankalarından birinin iflas sürecine terkedildiğini bir diğerinin ise büyük bir banka ile nikahlandırılarak kurtarıldığını ve bu yolla olumsuz beklentilerin etkin olma şansının azaltılmaya çalışıldığını gördük. Fakat piyasalar artan güvensizlik nedeniyle riskten kaçınma eğilimini sürdürdü, sigorta sektöründeki olumsuzluklar bu kez ön plana çıktı. Büyük bir sigorta şirketi bir hafta öncesinde aramaya başladığı 40 milyar doları bulamamıştı ve ihtiyacı kontrolsüz bir şekilde büyüyordu.
ABD Merkez Bankası salı günü çaresiz kaldı söz konusu kuruma LİBOR+yüzde 8,5'luk başka bir deyişle yıllık yüzde 12'yi aşan bir faizle 85 milyar dolar kaynak aktarmak zorunda kaldı. Bu arada bankalararası güvensizlik tavan yaptı ve birbirine güvenemez hale geldiler. Uluslararası para piyasasında gecelik dolar faizi, piyasalara merkez bankaları tarafından boca edilen likiditeye rağmen yüzde 11.58'e kadar yükseldi. Kayıplarını azaltmak için küçülmeyi tasarlayan mali kurumlar telaşla birleşme görüşmelerine başladı. Hiç kimse ve hiçbir kurum güvende değil algılaması yaygınlaştı. Para çıkışı nedeniyle bazı fonlar tasfiye sürecine girdi bazıları şaşkın şaşkın bekledi; güvenli liman yokluğu altına olan ilgiyi yükseltti.
Merkez bankalarının ortak müdahaleleri oluşan paniği sakinleştirmeye yetmedi. Rusya'da borsa kapandı, ABD ve İngiltere'de mali sektör hisselerinin açığa satışı yasaklandı ve ABD'li yetkililerden sürpriz bir öneri geldi; krizin kalbine inecek sorunu çözüp likit olmayan varlıkları alarak sistemi rahatlatacak yeni bir kurum yaratacaklardı. Perşembe ve cuma günü güvensizlik azalmadı; sermaye piyasalarında yaşanan anormal yükselişe rağmen para piyasası normalleşemedi; üç ay vadeli LİBOR oranı yüzde 4.2'ye yükseldi.
Evet hafta sonunda panik eğilim kısmen duruldu ama güvensizlik azalmadı. ABD'li yetkililerin öne sürdükleri tasarıyı gerçekleşitirip gerçekleştiremeyecekleri değil, gerçekleşirse başarı şansının ne olacağı tartışıldı ve uygulamanın koşulları için lobi yapıldı. Hazine Sekreteri ise bu tasarıdan beklediği ilk etkiyi umduğu ölçüde bulamadı. Böyle bir öneri bir kaç ay önce yapılmış olsaydı piyasalar herkesi iyimserlik sarhoşu yapmak adına birbirleri ile yarışabilirdi; fakat bu kez oldukça derinlere inen olumsuzluk nedeniyle böyle bir şey olmadı. Sermaye piyasalarındaki yükseliş daha önce açığa satanların bu pozisyonları kapatmaya zorlamasından ve lokalleri bu eylemin spekülasyonunu yapmasından kaynaklandı.
Bu aşamada gerçekçi olmak üzere ABD'de son altı ay içinde ipotek senetleri sorununa çözüm üretmek ve sistemi rahatlatmak üzere aldığı üç karara odaklanmakta fayda var. Yönetim, Temsilciler Meclisi ve Senato'dan ipotek sorununu çözmek için sınırsız yetki almıştı. İki hafta önce ise 5.4 trilyon dolara ulaşan tahvil yükümlülüğü olan iki ipotek kurumunu kamulaştırmıştı. Son olarak ise likit olmayan varlıkları alarak sistemi rahatlatacak 700-800 milyar dolar büyüklüğünde fonla desteklenecek yeni bir kurum öneriliyor. Bu üç öneriden ilk ikisi neden etkili olamadı ve sonuncusunun başarı şansı nedir diye sormak gerekiyor? İlk öneri kamuya mali yük gelmeden güvence vererek günü kurtarmayı amaçlıyordu. İkinci öneri ise eylül sonundaki 200 milyar doları aşan itfa sorunu nedeniyle gündeme gelmişti; zira söz konusu kurumların nakdi tükenmişti üstelik yeni borç alamıyordu. Fakat güvensizliğin büyümesi bu çözümün de işe yaramayacağı gerçeğini kesinleştirdi; daha ciddi güvence vermek de yetmemişti. Teşhis yanlış olmasa bile yetersizdi. Bu ortamda son ve daha kapsamlı gibi gösterilen öneri gündeme geldi. Zamana karşı yarış başladı... Pamuk ellerin cebe gitmesi zamanı gelmişti, birşeyler yapılmalıydı. Yetkililer krizi değil, kriz yetkilileri yönetiyordu ve ipin ucu kaçalı çok olmuştu. Enflasyonist durgunluktan kaçarken deflasyonist fırtınaya yakalanılmıştı.
Bu aşamada yanıtsız soruların sayısı hızla artıyor, arttıkça güvensizlik büyüyor. Kendisini dünyanın süper gücü olarak görmek isteyenler çaresizliğe mahkum oluyor. Yeni oluşturulacak tasfiye kurumunu destekleyecek fonun büyüklüğü ne olacak ve kimin cebinden çıkacak? Yanıt çok, yüz milyar dolar ve vergi mükellefi. Durgunluğu aşmak için 145 milyar vergi iadesi yapıldığı dikkate alınır ise öne sürülen rakamı durgunluğa ve enflasyona yol açmadan toplamak mümkün müdür? Yanıt kesinlikle hayır. 2001 yılında azalan faaliyet gelirlerini telafi etmek ve durgunluğu aşmak için temel ilkeler tüketilmiş faaliyet dışı gelir yaratmak adına balonlar yaratarak sürdürülebilir olmayan bir yola girilmiştir. Bugün için faaliyet dışı gelir yaratan riskler giderek büyüyen zararlar üretiyor, sorun tüm sektörlere yayılıyor ve yeni açmazlar yaratıyor. 11 Eylül 2001 sonrasında yaygın bir şekilde dile getirilmişti: Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak... Bugün ise bu gerçeği yaşıyoruz, eskisi gibi olması üzerine kurulu beklenti yönetimi ise çalışmıyor; güven erozyonu önlenemiyor; masallar kulağa hoş gelse de karın doyurmuyor, temel ihtiyaçların karşılanmasını sağlamadığı gibi eldekini de götürüyor.