Hibrit mi, elektrikli mi, hidrojen yakıtlı araçlar mı?
Dünyada sürdürülebilirlik bakış açısı tüm paydaşların desteği ile yayılırken, dekarbonizasyon yolculuğu ivme kazanıyor. Mevcut yakıt kaynaklarının bir gün tükenme riskinin bulunması insanlığı yeni kaynak arayışlarına iterken, bu kaynakların sürdürülebilir olması ve ülkelerin açıkladığı karbon nötr haritalarında önem açısından ilk sırada yer alıyor.
Sürdürülebilir mobilite
Elektrikli araçlar, hibrit araçlar, tüm otomotiv sektörü ve yan sanayide büyük bir değişime neden oluyor. Bu değişimle beraber otomotiv üreticileri ve bilim adamlarının bir kısmı bu konuda ikiye bölünmüş durumdalar.
Mevcutta içten yanmalı motorlu araçlarda otomotiv endüstrisinin sağladığı yan sanayi ve teknoloji gereksinimi, yapıyı tamamen değiştirirken, otomotiv sektöründe yeni pazarlar, yeni tedarik süreçleri ve yeni bir ekosistem oluşuyor.
Avrupa’da elektrikli araca teşviğin kalkması ile hibrit araçlara ilgiyi artıyor
1800’lerde batarya ile çalışan araç denemeleri sonrasında uzun çalışmalardan sonra yeni bir başlangıç 1997 yılında Japonya’da piyasaya sürülen dünyanın ilk seri üretilen hibrit elektrikli aracı oldu. Japon otomotiv markasının ABD’de 1999’da piyasaya sürdüğü ilk hibrit model ve 2006’da Silikon Vadisi’ndeki küçük bir girişimin tek şarjla 320 km’den fazla gidebilen lüks bir elektrikli spor otomobil üretmeye başlayacağını duyurması, 2010 yılında tesis kurması ve başka markaların da piyasaya elektrikli araçlarını sürmesiyle sürüdürlebilir adımların da hızlandığını görüyoruz.
Özellikle Avrupa ve Amerika’da Asya imalatı olan elektrikli araçlara konulan ek vergiler, Avrupa’da teşviklerin kaldırılması ile hibrit araçların satışlarında artış yaşanıyor.
Yeni teknolojiler: Hidrojenle çalışan arabalar
Mobiliteyi karbondan arındırma yarışında hidrojen çeşitli nedenlerle giderek daha umut verici bir seçenek olarak ortaya çıkıyor. Hidrojenle çalışan mobilite, sıfır egzoz emisyonunu uzun menzil, hızlı ve sessiz yakıt ikmali, iklimsel değişikliklere dayanıklılık ve şebeke elektriğinin kısıtlamalarından kurtulma gibi avantajlar sunmasıyla bu alana yatırıma ağırlık veren şirket sayısında da artış görülüyor.
Hidrojen yakıtının geçmişi de elektrikli araçlar kadar eski ve 18. yüzyıla uzanıyor
Hidrojenin enerji kaynağı olduğunu 1839’da William Grove’un hidrojen enerjisi “yakıt hücresi” denilen ve hidrojen enerjisi üreten sistemleri keşfetmesiyle anlaşıldı. Yakıt hücreleri 1800’lü yılların ikinci yarısında insan hayatını kolaylaştıracak en büyük keşiflerin başında sayılmış. Ancak petrol ile çalışan içten yanmalı motorların icadı (1876) ve petrolle hareket eden araçların üretilmesiyle bu heyecan azalır gibi olmuş.
Hidrojen yakıt hücreli elektrikli arabalar nasıl çalışır?
Yakıt hücreli elektrikli otomobiller, evrende en bol bulunan hidrojen ile çalışır. Özünde bir yakıt hücresinde hidrojen, araca güç sağlamak için elektrik üretmek üzere: Yakıtın kimyasal enerjisini elektrik enerjisine dönüştüren yerleşik bir yakıt hücresi yığınını besleyen sıkıştırılmış şekilde hidrojen çalıştırılır. Bu elektrik daha sonra otomobilin elektrik motorlarına güç sağlar.
Hidrojenli ve elektrikli araçlar ile sürdürülebilirlik
Hidrojen ile çalışan yakıt hücreleri yüzde 100 yenilenebilir, çevre dostu bir enerji sistemi olmasıyla çok tartışılan elektrikli araçlarda kullanılan lityum-iyon pillerin geri dönüşümünü sorununa da çözüm sunacak gibi gözüküyor. Hidrojen araçlar, saf su buharı yaymasıyla da çevre dostu mobilitenin geleceği olarak görünüyor. Bu aşamada, elektrikli araçlar otomotiv sektöründe bir basamak olarak görülürken, hidrojen üretimi ve dağıtımı ilerledikçe hidrojen yakıt hücreli araçların elektrikli araçların yerini alacağını ilerleyen dönemlerde daha net görebileceğiz.