HES de yap doğayı da koru!

Taylan ERTEN
Taylan ERTEN ANKARA'dan [email protected]

Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne sevk edilen Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı, 39 madde ile 4 geçici maddeden oluşuyor; yani, toplam 43 maddesi var. Ama, tasarıyı kamuoyu önünde tartışanlar için 43 maddenin 39'u önemsiz olmalı ki, irdeleme ve eleştiriler kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurullarının yapısını değiştiren geçici maddeleri bir türlü aşamıyor!

Gerçi kurullar dahil koruma mekanizmasının nasıl oluşacağı, nasıl yönetileceği, nasıl çalıştırılacağı; tasarının amaç maddesinde yazıldığı üzere"…tabiat, biyolojik çeşitlilik ve peyzajın muhafazası ile sürdürülebilir kullanımının sağlanması…" açısından "kritik" öneme sahip.

Tasarı bu haliyle kanunlaştığı takdirde kaldırılacak olan mevcut kurulların ne ölçüde etkin, isabetli ve özerk çalıştıkları, tartışmalarda dikkate alınmalı. Fakat, yeni kurulların da oluşum şekli bakımından Çevre Bakanlığı yoluyla siyasi iradenin, özel sektör enerji lobilerinin etki alanına girme ihtimali yabana atılmamalı.

Stratejik soru

Bu tasarıyla ilgili her türlü değerlendirmede stratejik soru kanaatimce şu olmalı: Doğa, çevre, biyolojik değerlerle, ekonomik ihtiyaç ve çıkarları optimum dengeleyebilecek yönetsel formül var mıdır; varsa ne dir?

Eldeki tasarının, ekonomik ihtiyaç ve çıkarların söz konusu olduğu bir alanda bu soruya tatminkâr cevap verip vermediğini belirlemek, siyasetçilerden de önce yetkin uzmanlara düşer. Çevre ve Orman Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya bakılırsa, tasarının 8 yılı bulan hazırlık sürecinde yeterli uzmanlık katkısı var gibi…

İlgili bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, üniversitelerden oluşan "Yasal Çerçeve Değerlendirme Komitesi"… Hazırlanan taslak strateji metninin tartışıldığı çalıştay… Benimsenen çerçeve kanun tasarısının yeni bir çalıştayda tartışılması… Tasarının Avrupa Birliği mevzuatı dikkate alınarak elden geçirilmesi ve kesinleştirilmesi…

Tasarının geçirdiği 8 yıllık hazırlık süreciyle bürokratik, teknik ve bilimsel katılım yelpazesini dikkate almadan yapılacak değerlendirmeler tartışmaları eksik bırakır. Ayrıca, bu sürece katıldığı belirtilen bilimsel ve sivil toplum birikimini de "töhmet" altına sokar.Ya da, bilim ve STK unsurları konuya zamanında gerekli ve yeterli  ilgiyi göstermeyip şimdi eleştiriyorlarsa, en azından "ayıp" etmiş olurlar!

Veya, siyasetçi ve bürokratlar ekonomik çıkarlar uğruna doğayı ve çevreyi mahvedecek bir yapı peşindelerse, zaten söylenecek söz kalmamış demektir! Bunları düşünmek bile kolay olmadığı için tasarıya serinkanlılıkla, somut ölçütlerle bakmakta yarar var.

Denge şart!

Hükümet bu tasarıyı TBMM'ye öyle bir zaman diliminde sevk etti ki, tepki ve tartışmalar ister istemez Rize-İkizdere Vadisi'nde inşası planlanan fakat koruma kurulunca durdurulan bir hidroelektrik santral projesi üzerinde odaklandı. Dolayısıyla, enerji sektörünün elektrik üretim ayağı, çevreci tepkilerin hedefi haline geldi.

Hükümet ve kamu enerji yetkililerinin tasarıya bu noktada yöneltilen tepki ve eleştirileri "karşılama" tarzı yeterince ikna edici olmasa da şu gerçeğin altını  bir kez daha çizdi:

Türkiye temel enerji üretim girdilerinde dışa bağımlı bir ülke. Bağımlılığı azaltmanın tek yolu yerli kaynaklara ağırlık vermek. Akarsular yerli kaynaklardan biri. Hidro santraller de akarsular üzerinde kurulmak zorunda. Hal böyle olunca, akarsular üzerindeki HES yatırımlarına "tümden reddiyeci" bir tutumla karşı çıkmak "hayatın gerçekleriyle" bağdaşmaz.

Doğayı tüm değerleriyle korumaya, tartışmasız evet! Ama, doğanın tüm değerlerini en etkin yasa ve denetim mekanizmalarıyla koruma altına alırken; bu değerlerle ülkenin enerji ihtiyaç ve üretimi arasındaki "optimal" dengeyi kurmak da şart!           

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Atilla Karaosmanoğlu 13 Kasım 2013