“Herkesten yeteneğine göre”

Güven SAK
Güven SAK DÜNYA İŞLERİ

Karl Marx’ın “Gotha Programının Eleştirisi” başlıklı çalışması 1875’de yayımlandı. Marx’ın komünizmi tanımlamak için ortaya attığı “Herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacı kadar.” sloganı hep akıllarda kaldı. Ben, bu ayın 16’sında özel New York Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin (NYU TF) “Artık öğrencilerimizden öğrenim harcı almayacağız.” açıklamasını, bu çerçevede, “Ne oluyor, bu kış Amerika’ya komünizm mi geliyor?” diye dinledim.

Ne oluyor bu kış Amerika’ya komünizm mi geliyor?

NYU TF, herkesin yeteneğine göre topluma katkıda bulunmasının önünü açıyordu bir nevi. Malum zaten bugünlerde Demokratik Parti’de kendisine “sosyalistim” diyen ve parti içinde güçlenen adayların sayısı da artıyor. İnsan doğal olarak merak ediyor. Son iki haftadır ekonomi ile ilgili olarak duyduğum en dişe dokunur ve üzerinde konuşulabilir açıklama NYU’nun bu kararı olduğundan, müsaadenizle bugün bu hadiseyi uzaktan nasıl gördüğümü anlatmak istiyorum.

Ne oluyor, Amerikan kapitalizmi biçim mi değiştiriyor? Özel okullar nasıl oluyor da bedava eğitim vermek istiyor? Oralarda neler oluyor? Önce kararı değerlendirmenize yardımcı olayım. NYU TF, Amerika’da ilk 10’da yer alan bir özel bir tıp fakültesi. Burada okuması için seçilen öğrencilerin, yılda 55 bin dolar civarında öğrenim harcı yatırmaları gerekiyordu normal şartlar altında. NYU TF, 16 Ağustos Perşembe günü bu yıl hem mevcut hem de gelecekteki öğrencileri için bu harcı sıfırladığını açıkladı. İnsan merak etmez mi? Ben ettim.

Özel bir üniversite, neden öğrenim harcını kaldırır?

Bu hadise neden önemli? Üniversite eğitimi tarihinde bir aşamadan bir başka aşamaya geçiyoruz. İyi bir üniversitede okumak için zeka ve yetenek elbette dün de gerekli şartlar arasındaydı. Fakat eskiden statünüz elveriyorsa, şimdilerdeyse paranız varsa bu amacınıza ulaşabiliyorsunuz. Bu kararla birlikte zeka ve yetenek üniversiteye girmek için yalnızca gerekli olmakla kalmayacak aynı zamanda yeterli de olacak. Bir nevi “herkesten yeteneğine göre” dediğim işte tam da bu doğrusu.

Zaten NYU TF’nin Dekan Yardımcısı da geçenlerde televizyonlara tam da bunu söylüyordu. “Öğrencilerimiz, bizim okuldan yaklaşık 300 bin dolar borçla mezun oluyorlar. Dolayısıyla hayata bu kadar büyük bir borçla başlamak istemeyen zeki ve yetenekli gençlerin bir bölümü, salt bu yük nedeniyle tıp alanını seçmiyorlar. Halbuki biz bu engeli bertaraf ederek en zeki ve en yetenekli gençlerin koşulsuz olarak bizim okulumuzu seçmelerini istiyoruz.”. Yeteneği olan kendini kısıtlanmış hissetmesin, bize başvursun, biz daha geniş bir havuzdan en zeki ve en yetenekli olanları seçelim diyor bir nevi. Üniversite eğitiminde gelmiş olduğumuz aşamayı bu açıklamanın çok iyi gösterdiğini düşünüyorum ben.

Nitelikli üniversiteye erişim artık gencin kimliğine, cüzdanına göre değil, yeteneğine göre olacak?

Neredeyiz? Üniversite eğitiminin ve iyi üniversiteye erişim imkânının tamamen demokratikleştiği; gencin kimliğine, cüzdanına değil, niteliğine endekslendiği bir yeni dönemin başındayız. Öncelikle doğru soruyu soralım. Peki, neden böyle oluyor? Amerika’da bütün okullar, daha iyi öğrencilerin kendilerini seçmeleri için çalışıyorlar. Ama NYU TF, aslında aldığı ücretten vazgeçmiyor. Kaliteli eğitim görmesi için, bu yıl kabul edeceği 93 ve mevcut 350 öğrenciden öğrenim harcı almaktan vazgeçiyor yalnızca. Çocukların eğitim masraflarını karşılamak için 600 milyon dolarlık bir fon oluşturmuşlar ve o fonun getirisi ile okula kabul ettikleri gençlerin masraflarını karşılayacaklar.

Özelleştirmeden buraya nasıl geldik?

İlk soru, bu fona kaynak aktaran şirketler, hayırseverler neden böyle yapıyorlar? Öncelikle daha yetenekli daha zeki gençler tıp alanına gelirse bundan genel bir toplumsal fayda ortaya çıkacak diye elbette. Tıp fakültesi öğrencileri daha geniş bir havuzdan seçilirse kansere çareden, Alzheimer araştırmalarına ülkenin en yetenekli gençleri bakacak sonuçta.

İkincisi, bu hadise doğrudan yeni teknolojik devrimin geldiği aşamayı da gösteriyor bizlere. Daha yetenekli, daha zeki araştırmacılar tıp ve alakalı alanlarda çalışmaya başlarlarsa bundan üniversitenin ve şirketlerin elde edeceği pozitif dışsallıkları da unutmamak lazım, hatta üniversitenin kendisinin de. Bu gençler, o üniversitenin laboratuvarlarında, o üniversitenin teknoloji merkezlerinde, o üniversiteye verilen araştırma fonlarını kullanacaklar sonuçta. Üniversite, yeni teknolojik devrim çağında yalnızca bir eğitim kurumu değil, bir inovasyon kaynağı ve girişimci fidanlığı aynı zamanda.

Üçüncüsü, eskiden Amerika’nın özelliği, tüm dünyanın en yetenekli en zeki gençlerini bir araya getirip en geniş havuzdan aday belirlemekti. Şimdi artık Çin’de de üniversiteler eskisi gibi değil. Amerika’nın Çin karşıtı söylemleri de çekim gücüne katkı yapacak gibi değil. Hal böyle olunca, öğrenci kalitesindeki olası azalmaya karşı şimdiden tedbir almak gerekli elbette.

Türkiye için dersler

Peki, Türkiye için buradan ne ders çıkabilir? Ben bir üniversitenin üzerine odaklanması gereken en önemli hususun, öğrenci kalitesini artırmak olduğunu düşünüyorum doğrusu. Üniversitenin yeni teknolojik devrim sürecinde performansını artırabilecek en önemli faktör öğrenci kalitesi. Elitizm yine üniversitenin ve iyi okulların alametifarikası olmaya devam ediyor ama şimdi esas, daha geniş bir havuzdan daha iyiyi elit okula kaydedebilmek. Bu ilk nokta.

İkinci çıkarımımın ise şöyle: Yeni teknolojik devrim eğitim kurumlarını ve bu arada üniversiteleri de eşitlememizi değil, çeşitlendirmemizi gerektiriyor. Bir süredir bizim idari mekanizmamıza hakim olan herkesi manasız bir vasata eşitleme eğilimi bu çağda Türkiye’ye yalnızca ayak bağı.

Üçüncüsü ise, artık yalnızca üniversitelere yönelik araştırma faaliyetlerini fonlamayı değil, nitelikli özel üniversitelerin imkanlarının yetenekli ama imkanı olmayan gençlere doğru açılmasını da fonlamayı tartışmak gerekiyor. Ben doğrusu bunu da önemsiyorum.

Türkiye cephesinde şimdilik değişen bir şey yok

Bu arada, paramız neden böyle pul oluyor diye endişelenenler için kısa bir not ekleyeyim. Türkçe olmadı, bari bugün Osmanlıca’ya döneyim ve eskilerden Mecelle’den bir hatırlatma yapayım. Ehem mühimme müreccahtır, efendim. Yani ehem, mühimme tercih edilir. Mühim, önemli demektir, ehem ise en önemlidir. Nedir? Önceliklendirme önemlidir. Önceliği en önemliye vermek gerekir. Piyasalar hala durulmadıysa hata piyasalarda değildir. Piyasalar hala durulmadıysa, öncelik hala en önemliye verilmediğinden ve çok önemli bir konu atlandığındandır. Hatırlatayım.

Artık buraya nasıl geldiğimizi değil, buradan nasıl çıkacağımızı tartışmaya odaklanmamız gerekiyor. Daha işin başındayız. Doğrusu, zaman çok hızlı geçiyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar