Herkesi idare edelim derken her şeyi kaybetmeyelim!
Geçenlerde bir yabancı dostuma Türkiye'nin yeni dış politikasını anlatmağa çalışıyorum. Beni tebessümle izledikten sonra başladı eleştirmeye. Filistin'de insan hakları dersiniz, sonra Darfur'da Müslümanların adam öldürmeyeceğini iddia edersiniz. Mısır'da demokrasi diye bastırırsınız, Libya'da Kaddafi'ye sesinizi çıkarmazsınız ama İsrail'i acımasızca eleştirirsiniz.
Ben nasıl cevap vereyim diye düşünürken, tekrar gülümsedi ve beni rahatlattı: "Büyük devletler kulübüne hoş geldiniz." Büyük devletler kulübüne üyeliğimizi bir yana bırakalım, fakat anlaşıldığı üzere ülkemiz geliştikçe, bölgesinde ve dünyada daha faal rol oynamaya yöneldikçe, dış politikasında zor tercihlere sürüklenecek, ülke çıkarlarıyla siyasi ilkeler arasında denge kurmakta zorlanacaktır.
Bu durumda "büyük devletlerin dış politikalarında çelişkiler bulunması tabiidir," diyerek herhangi bir sorunla karşı karşıya bulunmadığımıza mı hükmedelim? Böyle düşünmek mümkün ama doğru değil. Yaptığınız her eylemin, izlediğiniz her politikanın kazançları ve maliyetleri var.
Örneğin Mısır'da Mübarek'in halkın isteklerine kulak vermesi için cesurca bir çıkış yaptık. Bu tutum Mısır halkının yanı sıra diğer Arap toplumlarında da değişiklik isteyen kitlelerin desteğini kazandı. Mısır'da demokratikleşmeyi destekleyen Batılı dostlarımızla da aynı çizgide hareket ettik. Eğer Mübarek ordu baskısıyla gitmeye zorlanmayıp kanlı yöntemlerle direnişi bastırabilseydi, herhalde Mısır ile ilişkilerimizde sıkıntılar yaşanırdı.
Mısır'da izlediğimiz çizgiyi Libya ve Suriye'de izleyemediğimiz aşikar. Libya'da Türkleri tahliye edene kadar kesin bir tutum benimsememiz anlaşılabilir . Şimdi de müttefiklerimizle aynı çizgiyi izlememekte kendimizi haklı bulabiliriz.
Ancak, böyle bir politikanın ne müttefiklerimiz katında hayranlık uyandırdığını, ne de Ortadoğu'nun başka ülkelerinde rejim değişikliği talep eden halkları memnun ettiğini söyleyebiliriz. Eğer Libya'daki mücadele Kaddafi'nin uzaklaşması veya ülkenin doğu ve batısının birbirinden ayrılması ile sonuçlanacak olursa, tüm ülkede veya Bingazi tarafındaki oluşumda Türkiye'ye yakınlık duyulmayacağını tahmin etmek zor değil.
Şimdi de Suriye'de ilginç bir durumla karşı karşıya bulunuyoruz. Çok yakın ilişkiler geliştirdiğimiz Esad rejimi aşırı güç kullanarak, yüzlerce kişiyi öldürmekten çekinmeyerek varlığını sürdürmeye devam ediyor. Dış dünyanın rahat bırakma eğiliminde olduğu komşu ülke yönetimi yine de uyguladığı sertliğin kurbanı olabilir. Sonunda dış dünya işe karışabilir ya da rejim bölünüp güçsüzleşerek çökebilir. Türkiye hem Esad rejiminden yılmış Suriyelilerden, hem demokrasi talep eden diğer halklardan uzak düşebilir. Müttefikleriyle ilişkilerinin serinlemesi de bir başka sonuçtur.
Görüyorsunuz, herkesi aynı anda memnun etmemiz mümkün değil. O zaman önceliklerimizi belirlememiz gerekiyor. Ben yapılanlara bakarak bu önceliklerin ne olduğunu kestirmekte güçlük çekiyorum. Herhalde vardır da ben anlayamadım diye düşünmek isterim.
Ama yoksa, o zaman bu olaylar sonrasında Ortadoğu'da ortaya çıkan durumda kimseyi memnun edememiş, müttefiklerinden de uzaklaşmış bir Türkiye ile karşı karşıya kalabiliriz diye endişe ederim. Herkesi idare edelim derken her şeyi kaybetmeyelim.