Herkes hukuku tadacaktır!
ANKARA'dan / Taylan Erten [email protected] Temelleri sağlam, herkesin anayasal haddini bildiği; bu ülkeye vatandaşlık bağı bile bağlı herkesin hakları, özgürlükleri kadar Anayasa düzenine karşı yükümlülüklerinin de farkında olduğu bir demokraside "vazgeçilmez unsur" siyasi partiler, sistemin sinir merkezleriyle uğraşmayı kendilerine iş ve misyon edinemezler. Böyle bir "eylemler silsilesini" akıllarına bile getirmezler. Getirirlerse, sistem hukuk gücüyle kendini savunur. Türkiye'nin lâik, demokratik, sosyal, hukuk devleti çekirdeği de kendini savunuyor. Çünkü, biliyor ki, o çekirdeğin genetiği bir kere bozulmaya başladı mı, sistemi ayakta tutmak mümkün olamaz. Tıpkı, bugün AKP hakkındaki davayı demokrasiye aykırı bularak eleştiren; hadlerini de aşar tepkiler gösteren kimi Avrupa demokrasileri gibi... Demokrasilerde parti kapatılmaz diyenler, Almanya, İspanya, Belçika vd. ülkelere, Avrupa Birliği'nin Avusturya'da gerçekleştirdiği "Haider darbesine" bakmalılar. Yargı da vazgeçilmez unsur... Anayasa'sında "hukuk devleti" yazan Türkiye'de siyasi iktidarlar genellikle hukuku kendilerine rakip gördüler. Sadece bugünkü mü? Geçmiş siyasi iktidarların başı da Anayasa ile hukuk ile yargı ile hoş olmadı. Onlar da hukuk düzeniyle, yargı ile karşı karşıya geldikçe "milli irade" gerekçesiyle yargıyı suçladılar. Hukuk kavramını, yargı kurumunu aşındırdılar. Oysa, siyasi partileri "demokrasinin vazgeçilmez unsuru" olarak kurumlaştıran Anayasa'ya göre, yargı erki de vazgeçilmez unsurdur. Belki hatırlanıyordur: Kuvvetler ayırımı, devlet organları (yasama, yürütme, yargı) üstünlük sıralaması anlamına gelmez. Belli devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir işbölümü ve işbirliğidir. Üstün olan ancak Anayasa ve kanunlardır. (Anayasa, Başlangıç). "Türk Milleti, egemenliğini Anayasa'nın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır" (Madde 6). Yargı, yetkisini kullanıyor İddianame açıklandığından beri AKP cenahından "Bizim bu iddianamede öne sürülen suçlamaları hak edecek hiçbir eylemimiz olmamıştır. Biz lâik, demokratik Cumhuriyet'e sadık; temel ilkeleri eksiksiz savunan ve koruyan bir partiyiz. Bu suçlamalar yersiz ve kanıtsızdır. Bunu bağımsız Anayasa yargısı önünde de kanıtlayacağız. İçimiz rahat" diyen ve herkesi sük�nete, hukuka saygıya davet eden bir beyan duydunuz mu? Aksine, AKP önde gidenleri kamuoyuna dönük açıklamalarını, tepkilerini haklarındaki iddiaların geçersizliği üzerine değil, yargının yetkisini, görevini "ret" üzerine kuruyorlar. Savcı suçlanıyor, yargı erki eleştiriliyor. Daha ötesi, bu savunma tarzı, demokrasiyi şekilsiz, ilkesiz, kuralsız, sınırsız özgürlüklere cevaz veren bir "şey" gibi algılayanların düşüncelerine de egemen. Anayasa düzeninin üç temel ve vazgeçilmez unsurundan biri olan yargı erkinin savcısı ise, "millet egemenliğine" dayalı yetkisini kullanıyor. O halde, başsavcıya gösterilen bu tepkiler, Anayasa Mahkemesi'nin yargıçlarını etkileme amaçlı beyanlar, demokrasinin hangi ilkesine, hangi kuralına uyuyor? Bir de şu var: Anayasa'da, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı iktidarda veya muhalefette olsun, bir siyasi parti hakkında kapatma davası açmadan önce, o partinin yüzde kaç oy aldığına bakar; dava yüzünden "ekonomik istikrarın" bozulup bozulmayacağını hesaplar, yabancı sermayenin kaçıp kaçmayacağını düşünür; iş dünyasının ürküp ürkmeyeceğini zihninde tartar, diye bir şey yazmıyor. Buna rağmen, iş dünyasından gelen tepkilerde bunlar var da, hukukun üstünlüğüne, yargının yetkisini kullanma hakkına dair olumlu bir vurgulama yok! Bu anlayışla nasıl olacak da Türkiye'de gerçek demokrasi olacak? Türkiye'nin anayasal temel ilkeleri ve düzeni herkes içinse, gerektiğinde herkes hukuku tadacaktır!