Herkes haklıysa...
ANKARA'DAN / Taylan Erten [email protected] Sayı önemli değil: Birden fazla sabit güç tarafından eşit kuvvetle çekilen bir şeyi yerinden oynatmak mümkün olmaz. Ama şu olur: O şey gerilir! Türkiye'yi etkisi altına alan siyasi gerilim -biliyorsunuz, artık ekonomik krizlere dalgalanma siyasi krizlere gerilim adı veriliyor- gelinen noktada böyle bir görünüm arz ediyor. Şey, AKP hakkında başlatılan yargı sürecinin tetiklediği siyasi gerilimse, sabit güçleri de gerilimin öznesi veya nesnesi olan siyasi partiler olarak resimleyebiliriz. Yani, bugün TBMM'de temsil edilen AKP, CHP, MHP, DTP gruplarıyla; grupsuz fakat 13 milletvekiline sahip DSP... Bu beş sabit güç gerilim veya kriz "şeyini" yerinden oynatmaya; bulunduğu noktadan başka bir noktaya doğru çekmeye çalışıyor. Bu güçler krizi hangi noktalara çekmek istiyor, tanımlamak kolay değil: AKP iktidardaki siyasi güç olarak yargı sürecini "bertaraf" edecek bir konumlama peşinde. O zaman soru şu: Krizin doğru, etkili ve kalıcı tedavisi, tam da yargı süreci devam ederken AKP'nin hakkındaki davayı geçersiz kılmak amaçlı anayasa değişikliğini zorlaması mıdır? Yoksa, böyle bir zorlama kriz tablosunu daha mı ağırlaştırır? İktidar dışındaki dört partinin ortak paydası muhalefette olmak. Krizi okuyuşları ise farklı. O halde bir soru daha: AKP'nin bu niyeti yerleşik hukuk ve siyaset normları açısından yanlışsa, doğru çözüm ne dir? Ve en önemlisi şu: Türkiye'nin bu krizi yarasız beresiz atlatabilmesi nasıl mümkün olur? Muhalefetin ortak paydasında buluşabileceği bir formülü var mı? Ya da, herkesin kendini haklı ve doğru gördüğü bu konuda gerçek haklı kimdir ve doğru hangi noktadır? Dördü katı biri ılımlı... Bu hafta DÜNYA Mikro Politika'ya "konuk" olan iktidar ve muhalefet milletvekillerinin değerlendirmeleri, özellikle satır aralarından okunursa: Meclis'teki beş ayrı sabit güç siyasi gerilim veya krizi henüz düzgün mutabakat zeminine çekerek çözmeye hazır değil! En azından şimdilik görünüm, bu... AKP Meclis Grubu Başkanvekili Mustafa Elitaş'ın siyasi istikrarsızlık "topunu" 1982 Anayasası'nın "istikrarı bozucu düzenlemelerine" atıyor. Ama, o "düzenlemelerin" ne olduğu açık değil. Muhalefete dönük "müştereklerde buluşma" çağrısı da "havada" kalıyor. "Müşterekler" sadece AKP'nin uygun göreceği ve tanımlayacağı düzenlemeleri mi kapsayacak; değilse, muhalefetin ve kamuoyunun mutabakatına dönük bir içerik ve kapsamda mı olacak? CHP'den Şahin Mengü, MHP'den Abdülkadir Akcan, DSP'den Hasan Macit'in değerlendirmeleri kişisel görüşlerinin ötesinde partilerinin genel eğilimini de yansıtıyorsa, AKP tek taraflı, iyi tanımlanmamış, ikna gücü yetersiz bir anayasa değişikliği girişimini muhalefete kolay anlatamayacak demektir. İstisnayı Mehmet Nezir Karabaş ile Hasip Kaplan'ın sözlerinde bulmak mümkün: AKP şayet "DTP'nin taleplerine" cevap verecek çapta bir anayasa değişikliği önerirse bu partinin aktif desteğini yanı başında görebilecektir. Şimdilik sonuç: Bu gerilim veya krizi aşmada Türkiye'nin yolu hiç de kısa değildir!