Herkes gitsin Mersin’e siz gidin tersine!
“Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim” demiştir Mustafa Kemal Atatürk. İçinde bulunduğumuz dönem tam da böyle bir dönem.
İş dünyası olarak umutsuz olacağımız çok şey var, ancak umutsuz olma hakkımız yok. Çalışmak, üretmek, başarmak zorundayız. İşte tam da bu noktada, 2024’ün son çeyreği ve 2025’in zor geçeceğini görüyoruz. Peki bu dönemde nasıl bir felsefeyle işlere bakmalıyız? Biraz bu konuda sohbet edelim.
Faiz indirimleri bizi kurtarmaz!
Hocam, Fed 50 baz puan faiz indirdi. Sene sonuna kadar iki tane 25’er puan indirim bekleniyor. Böyle devam ederse, bizim ekonomi de hızla toparlanır diyen arkadaşlar, sizi buradan duyabiliyorum. Ama size kötü haberim var, içinde bulunduğumuz ‘zor dönemler’ faiz indirimleri ile bitmeyecek. Aksine uzun seneler devam edecek.
Talep artsa, ekonomi canlansa, ihracat yeniden hız kazansa, ekonomik parametreler toparlasa da bizim yeni bir paradigmanın içinde olduğumuzu anlamamız lazım. Son 20 senenin ballı börek günleri artık geri gelmez. Neden derseniz ekonomik sistem aynı kalmış olsa da teknoloji, iş modelleri, rekabet, pazarlar, kuşaklar ve bunlarla beraber de sosyoloji ve psikoloji değişiyor.
İş yapış, rekabet ve büyüme stratejileri artık eski dinamikleri yansıtmıyor. Tekne satan market zincirlerinin, yeni nesil finteklerin, elektrikli mobilitenin, yapay zekânın ve hızla genişleyen Z kuşağının olduğu bir dünyada, ‘kredi-büyüme-varlık’ döngüsünden çıkılması şart. Artık gerçekten konjonktürle değil, iyi yönetimle bir şeyler yapmak mümkün olacak. Artık devir, yönetime yatırım yapma devri!
Zor dönemlerde ne yapmalı?
Konuşmacı olduğum organizasyonlarda veya görevli olduğum yönetim kurullarında aykırı gözüken bir fikir ortaya atıyorum. “Herkesin aynı şeyi yaptığı bir ortamda, farklı bir şeyler yapmamız lazım. Paradigma değişti. İş hayatının kuralları yeniden yazılıyor. Böyle bir dönemde güvenli diye tüm şirketlerin yaptığını yapmak bence en riskli durum. İçinde bulunduğumuz dönem öngörülemez ve zor bir dönem olsa da bence kriz dönemi değil. Bu dönem küçülme değil büyüme dönemidir” diyorum.
Ben esas büyüme ve karlılık fırsatlarının bu dönemlerde yakalanacağına inananlardanım. Çok sevdiğim bir sanayici ağabeyim, sohbetimiz esnasında şöyle söylemişti, “Ben kriz dönemlerinde herkes frene basarken gaza bastım, rakiplerimi bu şekilde arkada bıraktım.” Riskli gözüküyor değil mi? Aslında bunun tersi riskli!
Ben de her ortamda, bu fikri açıkça savunuyorum. Bu dönem frene değil, gaza basma dönemi. Elbette mali yapınız, rasyolarınız, pazar gerçekleriniz doğrultusunda. Her şirketin gaza basma stratejisi ve modeli farklı olacak elbette. Eğer mali yapınız bozuk değilse, bu dönemde ayakta kalabildiyseniz, gaza basabilecek durumdasınız demektir.
Gaza basmak ne demek?
Büyüme odaklı stratejiler geliştirmek demek. İnovasyon yaparak yeni ürün veya hizmetler geliştirmek, ürün ve hizmetleri iyileştirerek avantaj sağlamak, iş modeli inovasyonu ile rakiplerden farklı değer önerileri sağlamak, yeni pazarlara açılmak, satış ve özellikle pazarlamaya yatırım yapmak, platform ve ekosistemler oluşturmak, değişime hızlı adapte olacak bir kültür ve organizasyon oluşturmak, temel yetkinliğinizi (core competency) ve değer zincirinizi müşteriden geriye doğru; gelecekteki sektör trendleri ve bu trendlerin değiştireceği müşteri istek ve beklentileri doğrultusunda yapılandırmak, bu süreçleri destekleyecek kurumsal yapıları ve yönetim sistemlerini oluşturmak ve dijital bir şirket olmak için teknolojiye doğru yatırımları yapmak demek.
Bu yazdıklarımın hepsi aslında doğru yaklaşım, model ve yatırımlar ile birkaç ayda mesafe alınacak işler. Perşembe sohbete devam edeceğiz.