Herkes birbirini "takip" ederken, liderliği kim üstlenecek?
"AB, ABD ya da Arap dünyası liderlerinden birisi, sadece birisi halkına doğruyu söyleme fırsatını kullansa, nerede olduklarını, neler yapabileceklerini, ne yöne doğru gitmeleri gerektiğini ve doğru yola bulmak için neye ihtiyaç duyduklarını anlatabilse, işte o zaman sanal takipçileri ya da arkadaşları değil, gerçek arkadaşları ve gerçek takipçileri olur"
New York Times yazarı Thomas Friedman geçtiğimiz ay İstanbul'da düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu için Türkiye'deydi ve şunları söyledi: "1980'lerin başında Türkiye'ye geldim. Gelişmelerden etkilenmemek mümkün değil. Beni etkileyen konulardan birisi, Türkiye'nin tüm komşularının zor bir süreç geçirmesi. İran'da nükleer kriz, Yunanistan'da ekonomik kriz yaşanıyor. Bu kadar sorunlu bir bölgede yaşarken, Türkiye bir istikrar bölgesi olmaya devam ediyor. Türkiye-ABD ilişkileri çok gelişti. Sanki birisi Türkiye'de kilitli kapıyı açtı ve ülkenin tüm potansiyelini ortaya çıkardı. Türkiye bölge ülkelerine model yarattı. Bu olanlara mucize diyoruz ama bence mucize değil, bazı temel meseleleri çözmekle ilgili bir durum. AKP hükümetinin en önemli başarılarından birisi insan potansiyelini ortaya çıkarmak.Türkiye, siyasi islami partinin iktidarda olduğu ama, Ortadoğu'dan farklı olarak, petrolsüz bir ülke. Dolayısıyla AKP, petrol gelirlerine güvenen diğer ülkelerden farklı olarak, sadece kendi halkına güvenebilir. Gençlerin son derece eğitimli olduğunu unutmamak çok önemli. Genç insanlar artık kendi potansiyellerini ortaya koyacakları bir ortam istiyorlar. Türkiye kendi insanına bunu sağlayabilirse, diğer ülkeler için de ilham kaynağı olabilir."
Friedman'ın konuşmasındaki "Genç insanlar artık kendi potansiyellerini ortaya koyacakları bir ortam istiyorlar" cümlesine odaklanarak, geçtiğimiz günlerde The Herald Tribune'da yer alan "Popülarizmin Yükselişi" başlıklı makalesine bakalım:
Friedman şu soru ile başlıyor makalesine: "Günümüzün zorlukları ile mücadele etmenin yolunu gösteren lider sayısı neden bu kadar az?" Friedman'a göre bugün yaşanan liderlik krizinin bir çok nedeni var. Fakat en önemli iki neden teknoloji ve jenerasyon farkı.
Friedman öncelikle Moore Yasası'na gönderme yapıyor. Moore Yasası, Intel şirketinin kurucularından Gordon Moore'un 19 Nisan 1965 yılında Electronics Magazine dergisinde yayınlanan makalesi ile teknoloji tarihine kendi adıyla geçen bir yasa. Bu yasa, "her 18 ayda bir tümleşik devre üzerine yerleştirilebilecek bileşen sayısının iki katına çıkacağını, bunun bilgisayarların işlem kapasitelerinde büyük artışlar yaratacağını, üretim maliyetlerinin ise aynı kalacağını, hatta düşme eğilimi göstereceğini" öngören deneysel bir gözleme dayanıyor.
Çok fazla ses, siyasi liderlik kalitesini düşürüyor
Friedman, Moore Yasası'nı ardı ardına gelen krizlerle baş etmek zorunda kalan Avrupalı, Arap ve ABD'li liderlerin yaşadığı duruma uyarlıyor ve şu çıkarımı yapıyor: "Her 100 milyon yeni Facebook ve Twitter kullanıcı ile, siyasi liderlik kalitesi de aşağı iniyor." Sosyal medya ve akıllı telefonlar yoluyla birbirine bağlanan dünyada, liderlik ve liderler arasındaki iletişimin de değiştiğini söyleyen Friedman, tek taraflı iletişimden, iki taraflı iletişime geçtiğimizi ifade ediyor. Bu yeni iletişim şeklinin avantajları yok değil. Bunların başında daha fazla katılım, daha fazla inovasyon ve daha fazla şeffaflık geliyor. Fakat bu kadar çok katılımın olduğu bir yerde, liderler çok fazla sese maruz kaldıklarından, sonunda bu seslerin tutsağı konumuna düşmüyorlar mı? diye soruyor Friedman. Öyle ki seçim kampanyalarında bile Twitter üzerinden birbirleri ile söz dalaşına giren liderler, sonunda ciddi düşünceler üretemez hale geliyorlar.
Herkes paparazzi, muhabir ya da film yönetmeni
Friedman, günümüzün en baskın ideolojisinin "popülarizm" olduğunu söylüyor ve ekliyor: "Kamuoyu yoklamalarını okuyun; blogları inceleyin; Twitter mesajlarını gözden geçirin; Facebook paylaşımlarını izleyin ve gidilmesi gereken yere değil, insanlar tam olarak nereye gidiyorlarsa, siz de oralara gidin. Eğer herkes birbirini takip ediyorsa, liderliği kim üstlenecek? Cep telefonu olan herkes paparazzi. Twitter hesabı olan herkes muhabir. YouTube'a ulaşabilen herkes film yönetmeni. Eğer herkes paparazzi, muhabir ve film yönetmeniyse, geri kalanlar da kamuya malolmuş kişiler demektir. Ve eğer siz gerçekten bir kamu figürüyseniz, yani bir politikacıysanız, bir süre sonra kamusal hayatınız o derece takip edilir hale gelir ki, bunu ne pahasına olursa olsun ortadan kaldırmak istersiniz."
Ve Friedman'ın dediği gibi bu kadar göz önünde olunca da, cesur kararlar alamaz hale gelirsiniz. Bir yanda hızlı ve kısa vadeli kararlar almanızı gerektiren teknoloji; diğer yanda kısa vadeli başarılara, sonuçlara odaklanan yeni nesil. Oysa ister ekonomik, ister siyasi, ister çevresel açından bakalım dünyanın uzun vadeli çözümlere, uzun vadeli çabalara ihtiyacı var. AB'nin yaşadığı borç krizi, küresel ekonomiyi ilgilendiren işsizlik sorunu, Arap Baharı ve ardından yaşanan demokrasi ve liderlik arayışları, küresel ısınma, sürdürülebilir büyüme gibi konular yarından öbür güne çözüme ulaşacak konular değil.
İnsanlara güvenerek doğruyu söylerseniz, onlar da size güvenirler
Friedman'a göre bu sorunların gerçek çözümlere ulaşabilmesi için liderlerin öncelikle haklarına doğruları söylemeleri gerekiyor. Friedman bu kapsamda, "How" (Nasıl?) kitabının yazarı Dov Seidman'a gönderme yapıyor. CEO'lara liderlik konusunda danışmanlık veren Seidman'ın ifadeleri oldukça çarpıcı: "Hiçbir şey bir insana gerçek kadar ilham veremez. Doğruyu söylemenin en önemli tarafı, insanlarla ilişki kurmanızı sağlamaktır. Çünkü insanlara güvenerek doğruyu söylerseniz, onlar da size güvenirler. İnsanlara doğruyu söylemek, onlara sağlam bir zemin vermek gibidir. Bu, onların hareket etmesini sağlar. Paylaşılan gerçeğe çapa atarsanız, sorunları birlikte çözmeye başlarsınız. Bu doğru yolda ilerlemenin başlangıcıdır."
Gerçek takipçiler
Bugün ne AB'de, ne ABD'de, ne de Arap dünyasında liderlerin doğruya çapa attıklarını görmüyoruz. "Oysa eğer içlerinden birisi, sadece birisi halkına doğruyu söyleme fırsatını kullansa, nerede olduklarını, neler yapabileceklerini, ne yöne doğru gitmeleri gerektiğini ve doğru yola bulmak için neye ihtiyaç duyduklarını anlatabilse, işte o zaman sanal takipçileri ya da arkadaşları değil, gerçek arkadaşları ve gerçek takipçileri olur" diyor Friedman.