Her yer Ar-Ge her yer yenilik!
Hükümet, ekonomi yönetimi, iş dünyası, akademi, medya yeri göğü âdeta “Her yer Ar-Ge, her yer yenilik” sloganıyla inletiyor! 2023 yılı için orta ve yüksek teknolojiye dayalı sanayi hedefleri konuluyor. Uğruna haftalar düzenleniyor. Yazılıyor, çiziliyor, tartışılıyor ve hepsi kaygı yüklü bir uyarıyı bilinçaltlarına şırınga ediyor: Teknolojisi ileri, yenilikçi, katma değeri yüksek üretime geçemezsek, işimiz zor! Şırıngalanan kaygı da, uyarı da gerçeğe yaslanıyor. Türkiye sanayileşme yoluna “geç” düşmüş bir ülke. Düştüğü yolda imkân ve fırsatları nekadar değerlendirdiği, ne kadar doğru yürüdüğü, ayrıca tartışılır bir ülke. Onun için kendini hızla dönen bir dünyada, hızlı yürümek zorunda hissediyor. Sanayileşmede bu hızın karşılığı, yükte ağır pahada hafif üründen, yükte hafif pahada ağır ürün gamlarına geçmek. Ar-Ge ve yenilik kavramları bunun için var, artık biliniyor. Kavramlar bunun için var da, kavramları sanayi imalât süreçlerinde “maddeyi değiştirecek” enerjiye (fikir), “katma değeri yükseltecek” girdiye dönüştürmek o kadar kolay değil.
Sorular ve sorunlar
Çünkü, üzerinde durulması, irdelenmesi, cevaplanması gereken sorular, çözülmesi gereken sorunlar var. Soruların başında, Türkiye’nin iyi tasarlanmış bir Ar-Ge plânlaması, stratejisi, seçilmiş hedefleri, kaynak tahsislerinin verimli ve doğru kullanılmasını sağlayacak etkin Ar-Ge yönetim mekanizmaları var mı, sorusu geliyor. Var mı? Ar-Ge dünyasında atılacak küçük bir tur bile bu sorulara olumlu cevap vermenin zor olduğunu gösteriyor. Çok parçalı bir yapı söz konusu. Gerçi, çok parçalılık kaçınılmaz bir durum; çünkü, Ar-Ge faaliyeti kamu, özel sektör, üniversiteler gibi üç ana kolon üzerinde yürütülüyor. Kamuda çok sayıda kurum ve kuruluş bu işin içinde. Her birinde amaçlar, hedefler, kullanılan kaynaklar, işin yönetimi, alınan sonuçlar farklı. İşte, iyi tasarlanmış bir Ar-Ge plânlaması ve doğru belirlenmiş alt politikalar ve karar başlıkları, tam da bu çok parçalı yapı nedeniyle gerekli. Dikkat edilirse Ar-Ge plânlamasından söz ediyoruz. Yoksa, kamu plan ve programlarında genel hedef mevcut. Mevcut ama o hedef Ar-Ge, yenilik gibi konularda varılması gereken “yeri” gösteriyor. Açık kalan üç soru var: Nereye gidilecek? Neden gidilecek? Nasıl gidilecek? Bunlar belirsiz.
Ayağa sıkılan kurşun
Bugün teknoloji geliştirme bölgeleri, teknoparklar, araştırma laboratuarları; ayrıca sanayi, tarım ve hizmet üretimi alanlarında faaliyet gösteren özel sektör şirketlerinin kurduğu araştırma birimlerinden oluşan, elle tutulur, gözle görülün bir Ar-Ge sektörü var.
Türkiye gerçek anlamda bir teknoloji ekonomisine sahip olacaksa, bunun ilk ve tek şartı Ar-Ge sektörünün mikro ve makro ölçeklerde nicelik ve nitelik olarak geliştirilmesidir. Nasıl gelişecek bu sektör? Elbet girişim cesaretiyle kurulan ve iyi çalışan şirketlerle... Bu kadar mı? Değil. Devlet destek politikaları da sektörü geliştirme hedefiyle uyumlu olmak zorunda.Bugünün politika çerçevesi bu uyumu sağlamakta yeterli değil. Daha doğrusu, böyle bir amaç yok. Olsa, kamu desteği parasal teşviklerle sınırlı kalmaz. Ar-Ge ürünleri piyasanın insafına bırakılmaz. Yerli sektörün temel sorunlarından biri Ar-Ge’sini ticarileştirmede karşılaştığı sorunlar. Sorun ne mi? Merkezi devlet ve kamu kuruluşlarının tedarik politikalarındaki yabancı bağımlılığı. Makine ve teçhizatta böyleydi, böyle devam ediyor. Ar-Ge’ye dayalı kamu alımlarında da “huy” değişmiyor. Açtıkları ihalelerde bu sektöre negatif ayırımcılık uygulayarak yabancı firmalarla iş tutan kamu kuruluşları, sektörün ve tabii Türkiye ekonomisinin ayağına kurşun sıkıyor.