Her tür ayrımcılık sağlıksızdır

Dr. Uğur TANDOĞAN
Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ [email protected]

Erkeklik onuru

Ders zilimiz çalmış, kimya öğretmenimiz sınıfa girmişti. Öğretmenimiz kürsüdeki sandalyesinden kalkarak sınıfa göz gezdirdi. Kendi kendine söylendi. “Demek daha gelmedi”. Derse başlamıştık ki, sınıfın kapısı çalındı. İçeriye giren arkadaşımız “Özür dilerim Hocam, tren gecikti. Onun için derse geç kaldım” dedi. Öğretmen, arkadaşımızı yanına çağırdı. “Demek tren gecikti ha” deyip tokadı yapıştırdı. “Otur yerine haylaz” diye bağırdı. Öğretmenimizi hiç bu kadar kızgın görmemiştik. Dövme huyu yoktu. İlk kez birisine tokat atıyordu. Belli ki çok kızmıştı; dudakları titriyordu.

Öğretmenimiz, hırsı yatışınca anlatmaya başladı. “Haylaz!!! Demek tren gecikmiş? Trenden birlikte indik, ama beni görmedi.  Önde bir kız, arkasında bu, ben de onların arkasında.İstasyondan çıktık yürüyoruz. Bizimki kıza arkadaşlık teklif ediyor.  Kız oralı değil. Ama duymanız lazım: Bu haylaz nasıl yalvarıyor kıza. Oğlum, biz de genç olduk. Her şeyin bir yakışığı var. Erkekliğin bir gururu var. Erkek adam bir kıza bu kadar yalvarmaz.” Öğretmenimizin neye kızdığı anlaşılmıştı. Daha ilginci, kimya öğretmenimiz kadındı.

Nereye baksan erkek

Yukardaki olay yıllarca önce Pertevniyal Lisesinde geçti. O zaman Pertevniyal Lisesi maalesef  bir erkek lisesi idi. Maalesef diyorum, çünkü sırf erkek lisesinde okumak iyi bir deneyim değildi.

Amerika’da evli bir arkadaşımıza kayınvalidesi ziyarete gelmişti. Arkadaşımız karısı ile üniversitenin bir binasındaki 35-40 metrekarelik bir stüdyo dairede oturuyordu. Bir haftasonrası “Nasılsın?” diye sormuştum kendisine. “Abi, bunaldım. Nereye baksan kaynana” demişti. İşte sırf erkek okulu da böyle bir şeydi. Nereye baksanız erkek görüyordunuz.

İstanbul’a geldiğimizde Fatih’e yerleşmiştik. Evimize yakın iki okuldan birisi  olduğu için Pertevniyal Lisesi’ni seçmiştik.  Günler evden okula , okuldan eve olarak geçiyordu. Sosyal hayatım yoktu.  Bazıları kimya öğretmenimizin hışmına uğrayan  arkadaşımızın yolunu seçerlerdi.  Bazıları kız okullarının önüne giderlerdi. Benim öyle huylarım, o tür cesaretim yoktu.

Liseden üniversiteye

Lise böylesine erkekli-erkekli geçti. Üniversite dönemi geldi. İstanbul Teknik Üniversitesine girdim. Burasının da bizim erkek lisesinden farkı yoktu. Makina Fakültesi’nde bizim sınıf 181 kişi idi ve hepsi erkekti. Yine “Nereye baksan erkek” sendromunu yaşıyordum.  Sosyal yaşam yine sıfırın altında seyrediyordu. Sık sık mimarlık fakültesi yemekhanesine giderdik; ama mimarlığa olan merakımızdan değil(!). Otobüste, dolmuşta yanıma bir kadın oturduğunda çok çekinirdim; araya çantamı koyardım. “Tecavüzcü Coşkun” gibi algılanmaktan korkardım.

O zaman Bakırköy’e taşınmıştık. Aynı mahallede oturan bir sınıf arkadaşıma “Sosyalleşmeliyiz. Bu böyle olmaz” demiştim. O dönem halkevleri vardı. Önce Bakırköy Halkevi, sonra Yeşilköy Halkevi’ne gitmeye başladım. Yaşamım kurtuldu, sosyal davranış olarak orada tedavi oldum.

Tüm pazar günüm Halkevi’nde  geçmeye başladı. Halk oyunları, Türk halk müziği ve Türk sanat müziği çalışırdık. Kızlı erkekli çalışırdık. Çok iyi arkadaşlıklarımız oldu. Kız, artık karşı cins olmaktan çıkmış, erkek arkadaş gibi bir  arkadaş olmuştu. Karşıdaki artık dişi veya erkek değil, insandı.  O dönem, ülkemizde sağ ve sol çatışması vardı. Şöyle de bir kural koymuştuk: Halkevinden içeri girince siyaset yok, müzik ve dans vardı. O sanat ortamı sağ-sol ayırımcılığını da ortadan kaldırmıştı.

Sonuç

Okulların kız ve erkek okulu diye ayrılmasının tartışıldığı bir dönemde yaşıyoruz.  Sırf erkek okullarında okumuş birisi olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki,  bu sağlıklı bir yaklaşım değildir. Her tür ayırımcılık, doğa yasalarına ve insanlık onuruna aykırıdır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Sülale boyu nepotizm 24 Ekim 2019
Müşteriden misafire 12 Eylül 2019