Her şeyin fazlası zarar, turizmin de!

Suat TAŞPINAR
Suat TAŞPINAR AVRUPA'NIN DOĞUSU [email protected]

“Ne kadar çok turist var etrafta? Ne olacak bu Zagreb’in hali?” Şehrin kalbi Ban Jelacic Meydanı’nda Hırvat ar­kadaşımla oturuyoruz. Önümüzde "Balkan rakısı” saydığımız "rakija” var. Yani birbi­rimize sarılıp “Ne olacak bu memleketin hali?” diye ağlaşmak için ortam hazır.

“COVID döneminde turist gelmiyor di­ye ağlıyordunuz, şimdi niye turistlerden şikayet ediyorsun?” diye takılıyorum. “Ad­riyatik kıyılarına, Dubrovnik’e, Split’e git­sinler, Zagreb’i bize bıraksınlar, bu kadar kalabalığa alışkın değiliz” diyor can sıkın­tısıyla.

"Evsiz kaldık, defolun"

Farkında mısınız, dünya medyasının manşetlerini sürekli “global warming” (kü­resel ısınma) başlıklarının süslediği gün­lerdeki gibi, bu aralar her yerde “overtou­rism” (aşırı turizm) kavramı vitrinlerde.

Bizim Zagreb’de bu muhabbeti açmamı­zın nedeni de göz ucuyla baktığımız TV ek­ranında, aşırı turizme isyan eden Barselo­nalıların, ellerinde su tabancaları ile turist kovaladıkları protesto görüntüleri. Bir ka­dın bağırıyor: “Yeter! Sizin yüzünüzden ki­ralar 10 kat arttı. Evsiz kaldık. Bütün daire­ler Airbnb oldu! Defolun!”

Turizmde Barselona’dan Atina’ya, Vene­dik’ten Dubrovnik’e neredeyse tüm ‘kart­postal şehirler’ için vaziyet vahim hal al­maya devam ediyor. Gözde şehirler turist akınını kaldıramıyor. Her yerde tablo ay­nı: Merkezde daireler Airbnb oluyor, kira­lar çıldırıyor, sokaklardan toplu taşımaya kalabalık katlanıyor, hizmet sektöründe fiyatlar artarken kalite ’turistik’ seviyeye düşüyor, şehir yerlilerine yabancılaşıyor, hayat pahalanıyor, öfke patlıyor…

11.1 trilyon dolarlık küresel pazar

Bu yıl küresel turizmde yine rekor bekle­niyor. Uzmanlar buna “rövanş turizmi” di­yor. COVID’le evlerine hapsoldukları dö­nemin intikamını alıyorlar.

Dünya Turizm Konseyi verilerine göre, 11.1 trilyon dolarlık küresel bir pazardan, sektörden söz ediyoruz. 330 milyon kişiyi istihdam eden bir pazar. 1.5 milyar turist dünyayı adımlıyor. Birçok ülkenin ekono­misi turizmle ayakta duruyor. Hemen her şeyin fazlası zarar işte. Bir denge buluna­mayınca, turist işgali altındaki şehirlerin insanları isyan ediyor.

Avrupa’da “aşırı turizm” belasının nasıl haklanacağı tartışılırken, şehir merkezle­rine turist kotasından ek turist vergisine kadar bildik önlemler öne çıkıyor. Ama bu, migreni Aspirin’le tedavi etmek gibi; hal­letmiyor.

Bazı uzmanlar tarafından gündeme geti­rilen çözüm önerisi zor, ama mantıklı ola­bilir. Özetle diyorlar ki:

"Şehir merkezi halka kalsın"

"Barselona, Venedik, Amsterdam gibi tu­ristlerin hayatı yerli halka zehir ettiği des­tinasyonlarda, şehirlerin yakınına olimpi­yat köyleri gibi 'turist köyleri’ inşa edilip eski şehir merkezlerine toplu taşıma ile bağlanabilir. Ortalama turist nihayetinde otele uyumaya gidiyor.

Sabah çıkıyor, ak­şam dönüyor. Eğer daha ucuz, güvenli ve ulaşımın kolay olduğu alternatif konakla­ma sağlanırsa çoğu turist bunu pahalı şe­hir merkezi konaklamasına tercih edebi­lir. Şehir merkezi böylece halka kalır. En büyük şikayet kiralar. Kalabalık bir şekilde kotaya bağlanabilir. Bir şey yapılmazsa gü­zelim şehirlerin kimliği olan yerel halk ve kültür eriyecek, her şehir birbirinin aynı zincir otel, kafe ve restoranlara dolu birer Disneyland’a dönecek.”

En iyisi aşırı turizme batmış klişe şehir­lerden uzak durmak. Sürüden uzaklaşmak. Avrupa'da keşfedenin mest olduğu o kadar çok rota var ki. O da bir başka yazıya.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar