Her şey nasıl güzel olacak?
Türkiye çapında çok da tanınmayan bir belediyenin başarılı başkanı iken, CHP’nin 31 Mart yerel seçiminde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday gösterdiği Ekrem İmamoğlu, “Herşey çok güzel olacak” sloganıyla bir anda kitlelere mal oldu. İmamoğlu kısa sürede ülke çapında tanınan bir siyasetçi haline geldi. Bu olgu Ak Parti iktidarının ve ‘tek adam’ rejiminin alternatifsiz olduğu inancını sarsmaya başladı. İmamoğlu, 31 Mart’ta Ak Parti iktidarının başbakanlığa kadar taşıdığı bir siyasetçi olan Binali Yıldırım’ı mağlup ederek seçimi kazanmayı başardı.
İmamoğlu’nun sahip olduğu özelliklerin payını küçümsememek lazım ama bu beklenmeyen başarının temel nedeni, 2002’den beri Türkiye’yi yöneten AK Parti iktidarının, yandaş medyanın da katkısıyla zihinlere çakılan “benzersiz başarı öyküsünün” inandırıcılığını kaybetmeye başlamış olmasıydı. Toplumun giderek genişleyen bir kesimi, ülkede pek çok şeyin hiç de güzel gitmediğinin farkına varmaya başlamıştı. Ekonominin çıkmaza saplandığı, Türk lirasının dünyada en çok değer kaybeden paralardan biri haline geldiği, Türkiye’nin uluslararası piyasalardaki notunun dibe vurduğu ve şirketlerimizin piyasa değerinin yerlerde süründüğü ortamda, başta İstanbul olmak üzere, ekonominin yükünü taşıyan büyük şehirlerde iktidar partisi adaylarının yerel seçimleri kaybetmesi aslında hiç şaşırtıcı değildi.
2002’den beri ülkeyi yönetmekte olan iktidarın büyüsü bozulmuş, büyük umutlarla kabul edilen Cumhurbaşkanlığı sisteminin sorunları çözmediği, tersine yeni sorunlara yol açtığı görülmüştü. Türkiye’nin ancak farklı bir anlayışla yeniden güzel günlere dönebileceği inancı güçlenirken Ekrem İmamoğlu bu umudu yeşerten kişi olarak İstanbul’daki seçimi kazanma noktasına gelmişti.
Dünya çatışmaya doğru giderken
Ak Parti’nin itirazı üzerine önümüzdeki Pazar günü tekrarlanacak olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi, dünyanın tırmandırılan gerilimlerle büyük bir çatışmaya doğru sürüklendiği bir ortamda yapılacak. ABD Başkanı Trump’ın Çin’e ve bazı diğer ülkelere karşı başlattığı ticaret savaşlarının, aslında son 40 yılda kapitalizmin küreselleşmesiyle gelişen küresel ekonominin temellerini yıkmayı hedeflediği giderek daha iyi anlaşılıyor. Küresel arz zincirlerinin oluşturduğu karmaşık üretim yapısını paramparça ederek bundan ABD’nin kazançlı çıkacağını iddia eden Başkan Trump, ABD iş çevrelerinde bile yaygın tepki görmeye başladı ama tetiklediği sürecin ABD ve dünya ekonomisinde ciddi bir hasara yol açması kaçınılmaz görünüyor.
Geçen haftaki yazımda da belirttiğim gibi, ABD ekonomisi 2009’dan beri kesintisiz olarak büyüyor. Önümüzdeki 1 Temmuz’da en uzun süre aralıksız büyüme rekorunu kıracak. Bu olguyu Trump’ın açtığı ticaret savaşlarıyla birleştirdiğimiz zaman, ABD ekonomisinin 2020 yılında resesyona, yani küçülme sürecine girme olasılığının ciddi biçimde arttığını görüyoruz. ABD ekonomisinin resesyona girmesi halinde bunun küresel resesyona yol açabileceğini ileri sürenler arasında “kriz kahini” olarak bilinen ünlü ekonomist Nouriel Roubini de var. Son yıllarda adı öne çıkan ekonomistlerden Rushir Sharma da, New York Times’da yayınlanan yazısında, 2020’nin Ocak ayında onuncu yılını dolduracak olan küresel büyümenin sona erebileceğini belirtiyor.
Türkiye yolunu nasıl bulacak?
Dünya ekonomisinin kesintisiz büyüme rekorunu kırma yolunda olduğu ortamda resesyona girmeyi başaran nadir ülkelerden biri olan Türkiye’nin, dünya ekonomisinin resesyona doğru sürüklendiği bir ortamda yeniden büyümeye geçmesinin daha da zor olacağını düşünebiliriz. Günü kurtarmak için kredi genişlemesi zorlamasıyla ekonomiyi canlandırmaya çalışmanın çıkar yol olmadığını, hızla büyüyen bütçe açıklarının Türkiye’nin kırılganlığını daha da artıracağını, bunun da kredi notumuzu olumsuz etkileyeceğini unutmamak gerekiyor. Ekonomik büyüme döngüleri gibi siyasi iktidar döngülerinin de yaşlanarak yıprandığı ve bu noktaya gelindiğinde süreci uzatmaya çalışmanın çoğu kez olumlu sonuç vermediği de unutulmaması gereken bir gerçek.
Pazar günü yapılacak olan seçim bu bakımdan Türkiye’ye bir fırsat sunuyor. Ekrem İmamoğlu’nun kimsenin tartışamayacağı kesin bir zafer kazanması halinde bu sonucun, şu anda çıkmaza girmiş görünen Türkiye’ye değişimin yolunu gösteren gelişmelere yol açması beklenebilir.