Her şey kayıt için!
Kapitalizmde devletin ve siyasetin "görünmez eli" küçük ve orta ölçekli işletmelere iki nedenle uzanır: Ekonominin "fideliği" oluşu ve aynı zamanda taşıdığı sosyal refahı yayma potansiyeli ile bu kesimi desteklemek, gelişmesini sağlamak için. Bir de disipline etmek, kayıt altına almak için.
Dikkat edilirse, dünyada da Türkiye'de de hükümetlerin, ekonomi yönetimlerinin küçük ve orta ölçekli işletmelere yönelik tüm teşvik düzenlemeleri bu iki parametreyi içerir: Teşvik için "havucu" uzatırken, kayıt için "devlet defterine" yazılmayı şart koşarlar.
Türkiye'de her türlü kayıt dışılığın ekonomiye oranı, en iyimser tahminle yüzde 50 mertebesinde geziniyor. Evet, sadece tahmin; çünkü ekonomide kim kayıt içinde kim dışında; bunu ölçen güvenilir hiçbir araştırma olmadığı, devlet ve hükümetler dahil herkes her gün sadece konuşmakla yetindiği için, tahminden başka bir yol zaten kalmıyor!
Kaldı ki Türkiye'de "kayıt içi" bile sorunlu; hem de fazlasıyla. Hiç uzağa gitmeden, maliyenin vergi kaydına, sosyal güvenliğin istihdam kaydına girmiş işletmelerde bile "kayıt dışılığın" şu veya bu ölçüde varlığı, resmi bilgiler arasında.
Borsa da kayıttır
Küçük ve orta ölçekli işletmelerin İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'na girmelerini özendirmek amacıyla, KOSGEB, Sermaye Piyasası Kurulu, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşlar Birliği arasında imzalan protokol (4 Şubat 2011) de KOBİ'lere "havuç" ile "kayıt" şartını bir arada sunuyor.
"Havuç" İMKB Gelişen İşletmeler Piyasasında, ardından hisse senedi piyasasında işlem görebilme imkânı. İlk şart şirketin tüm künye bilgilerinin bu dört kuruluşun kayıt sistemine geçirilmesi. İkinci şart da borsa işlemlerinin görünür görünmez tüm avantaj ve riskleri doğru hesaplanarak şirketin "halka arz" denizinde "selametle" yüzdürülmesi.
Protokolün iki aşamalı hedefi de buna göre tasarlanmış: Önce gelişen işletmeler piyasasında "rüşt" ispat edilecek, sonra, İMKB Hisse Senedi Piyasasına, bir anlamda, "süper lige" çıkış şansı aranacak. Ancak, protokol gibi düzenlemelerle kolay çözülmeyecek bir sorun var:
Türkiye'nin kurulu KOBİ yapılanması, istisnalar dışında, borsa, halka arz gibi kavram ve imkânlara ne zihinsel ne de kurumsal olarak yakın. Aksine, bazıları haklı bazıları "duygusal" kaygı, korku ve çekingenlikler ağır basıyor.
Açılımı yönetme sorunu
Borsaya açılımın KOBİ'leri gelenekselden modernleşmeye doğru iteceği düşünülebilir; en azından teorik olarak böyle. Nitekim, KOBİ dünyasının önde gelen kanaat önderleri de bu olasılığı kuvvetle vurguluyor. Açılım Türkiye'nin mevcut KOBİ yapısını ya kendini yenileyerek "çağa uyum" ya da geleneğe sarılarak "uyumsuzluk" tercihiyle karşı karşıya getirecek bir süreci başlatıyor.
Bu sürecin gelişmesi hiç de kolay değil. Borsa destek programının yönetecek olan KOSGEB Başkanı Mustafa Kaplan'ın belirttiği gibi, "… aile şirketi yapısından kaynaklanan sorunlar, kayıt dışılığın yüksekliği, şeffaflık ilkesi, bağımsız denetim, işletme hakkında düzenli bilgi verme yükümlülükleri gibi" engeller süreci daha baştan zorlaştırıyor.
Buna rağmen, her şey bir yerden başlar. Destek programı iyi yönetildiği takdirde ağır da olsa değişimi ilerletir. Ama, borsa açılımını gerekli bulan ve destekleyen sanayi liderleri kadar, konuya farklı yaklaşan liderlerin görüşleri de dikkate alınmalı.
Adana Sanayi Odası Başkanı Ümit Özgümüş'ün dediği gibi "Bugün (…) İMKB'de işlem gören büyük şirketler bile tam olarak kontrol edilemez, spekülasyonların, 'keriz silkeleme' operasyonlarının önüne geçilemezken, Anadolu'daki KOBİ'ler üzerinde yapılacak spekülasyonların nasıl engelleneceği bilinmiyor" ise, açılım yönetimi bu sorunun "çözümünü" de düşünmeli.