Her şey bedava
Yaşınız kırkın üzerinde ise muhtemelen teyp ve VHS kasetleri oldukça net hatırlıyorsunuz. Bizden biraz daha öncekiler ise plaklar ile haşır neşirdiler.
2000’li yıllara geldiğimizde müzik endüstrisini kökten değiştiren bir şey oldu. Napster isimli bir program türedi. Bu program sayesinde merkezi bir sunucunun saklamasına gerek kalmadan kullanıcılar birbirleri arasında dosya paylaşımı yapabiliyordu. O zamanların en popüler dosyası ise MP3 yani müzik dosyalarıydı.
Müzik endüstrisindeki değişimleri daha net anlamak için aslında yüzyılın başına geri dönmek lazım. O zamanlar endüstrinin tamamı, canlı performanslar üzerine kurgulanmıştı.
Eğer müzik dinlemek istiyorsanız, akşam bir yerlere gitmek zorundaydınız. Müzisyenler iyi para kazanıyordu, popüler olmak çok da zor değildi. Sonra plaklar ve daha da önemlisi kayıt cihazları ortaya çıktı. Şimdi ismini hatırlayamadığım, biraz Google araması yapmamama rağmen bulamadığım birisi, plakların tüm müzik endüstrisini öldüreceğini söylüyor.
Hatta biraz daha ileri gidip sanırım ABD kongresinde yaptığı konuşmada, gelecekte plaklar ve kayıt cihazları yüzünden insanların evrim geçirip ses tellerini kaybedeceğini iddia ediyor. Tüm mesele bu canlı performansların kaderini biraz daha uzatmak. Ancak tahminlerin aksine, plaklar ve kayıt cihazları müziğin ve canlı performansın ölümü olmuyor. Daha da çok kazanıyorlar. Daha sonra gelen bir başka teknoloji ise tüm endüstrinin canını sıkıyor.
Radyolar, bu plaklar üzerinden çaldıkları müziği milyonlara ulaştırmaya başlıyor. Müzik haklarını elinde tutan şirketler fahiş fiyatlar talep ediyor. Radyolar da henüz ismi pek duyulmamış Soul müziğe yöneliyorlar. Soul müzik yapanlar radyolar sayesinde popüler hale geliyor, daha çok aranan sanatçılar oluyor. Bu sefer işler tersine dönüyor, müzik endüstrisi radyolar ile iş birliği yapmaya çalışıyor.
Şimdi zamanı hızla ileri sarıp Napster ve müzik endüstrisinin değişimine bir de bu geçmiş olayların farkındalığı ile bakalım. Aslında tarih 1 yüzyıl sonra neredeyse birebir tekerrür etmiş. Müziği bedava ve ücretsiz olarak ulaştırmaya çalışan servisler ile bunları halen kaset ya da CD’lerde satmaya çalışanlar arasındaki savaştan kimin galip çıktığını biliyorsunuz.
Orhan Veli’nin o güzel şiirini hatırlayalım mı;
Bedava yaşıyoruz, bedava;
Hava bedava, bulut bedava;
Dere tepe bedava;
Yağmur çamur bedava;
Otomobillerin dışı,
Sinemaların kapısı,
Camekanlar bedava;
Peynir ekmek değil ama
Acı su bedava;
Kelle fiyatına hürriyet,
Esirlik bedava;
Bedava yaşıyoruz, bedava.
Müzik, sinema, sanat endüstrisi yeni bir dönemin eşiğinde iken gerçekten de her şey bedava olmaya devam edebilir mi? Sevdiğiniz bir sanatçı albümden para kazanmazken, bu sektörde kalmaya devam edebilir mi?
Tuhaftır ediyorlar ve hatta teknolojinin bu alanı demokratikleştirdiğini iddia etmek de abes olmaz. Ancak istedikleri sanatçılara albüm yapan, diledikleri filmleri çeken, dağıtan veya yayan o dev şirketler artık evinde müzik yapan, kendi bağımsız filmini çeken ve tüm bunları bedava platformlar üzerinden yayan sanatçılar ile mücadele edemiyor. Ve tuhaftır, bu insanlar kıymetli çalışmaları için çoğu zaman ödüllendiriliyor, daha fazla başarı kazanıyor ve 10 yıl öncesinin şartlarında kazanamayacakları kadar çok para kazanıyorlar.
Teknolojinin farklı sektörlerdeki değişiminden herkesin ilham alması gerekiyor. İnsanlar kişisel vakitlerinden zaman ayırarak internette bedava eğitimler veriyor, soruları cevaplandırıyor, ansiklopedileri dolduruyor ya da hukuki, tıbbi ya da finansal konularda profesyonel danışmanlıklarını ücretsiz sunuyor.
Akşam kameranın karşısına geçip, bildiklerini anlatmak için video çekiyor. Ve bunların çoğunu gelir beklentisi içerisinde olmadan yapıyor. İnternet ve dijitalleşme belki de insanın içindeki o iyiliği, yardımseverliği ve paylaşım arzusunu ortaya çıkarabilecek en doğru ve kolay araç olacak. Bu dönemi hep birlikte keyifle yaşıyoruz ve geleceğe güzel anılar da biriktirebiliyoruz.