Her ekonomik büyüme refah getirir mi?
Hafta içinde Türk-İş tarafından açıklanan ve Ankara’da yaşayan dört kişilik bir aile için asgari şartları belirten rakamlar açıklandı, açlık sınırı 15 bin TL üzerine çıktı, Yoksulluk sınırı ise 50 bin TL düzeyine yaklaştı.
Önümüzdeki aylarda yüksek seyretmesi enflasyon ile yılın ilk yarısı tamamlanmadan yine açlık sınırının altında kalan bir asgari ücret görmemiz muhtemel.
Emekliler için yapılan güncellemeler de oransal olarak tatmin edici gözükse de, sokakta deneyimlediğimiz yaşam pahalılığına görece maalesef pek bir anlam ifade etmiyor. Bu ortamda TÜİK tarafından açıklanan gelir dağılımındaki değişime baktığımızda, nüfusun en fakir %20 kısmının şartlarının hızla kötüleştiğini ve en zengin %20 kısmının da toplamdan aldığı payın giderek arttığını görüyoruz.
Ekonomik literatürde gini katsayısı olarak da bilinen bu orana göre dünyada gelir dağılımı en bozuk ülkelerden bir tanesiyiz. Demografik yapıdaki değişime baktığımızda da görünüm pek iç açıcı değil Türkiye’de genç nüfusun %30’u ne iş eğitim hayatına devam ediyor ne de iş hayatına dahil oluyor.
Avrupa’ya göre halen genç bir nüfusa sahip olmakla beraber kalifiye olmaktan ve katma değer yaratmaktan uzak bir nesil ile giderek verimsiz bir topluma dönüşüyoruz. Önceki hafta yayınlanan istatistikler artık ülkeden beşeri sermayenin kaçışının sadece doktor ve yazılımcı gibi belirli bir formasyona sahip kişilerle sınırlı kalmadığını gösteriyor.
Benim mezunu olduğum İstanbul Erkek Lisesi de dahil olmak üzere seçkin okullardan mezun olan gençler üniversite ile birlikte dışarıya gidiyorlar ve inanın genç yaşta oradaki kültüre adapte olan insanların dönmesi çok daha zor. Elimizde kalan malzemelerle mükemmel bir yemek ortaya çıkarmak giderek güçleşiyor.
Gelecek hafta açıklanacak ocak ayı enflasyonu sonrasında muhtemelen enflasyon raporu toplantısında bir yukarı revizyon gelecektir, ancak anlatmaya çalıştığım gibi günübirlik değişen piyasa şartlarından çok daha ciddi problemlerimiz var. Yazının başına dönelim, beşeri sermaye yoksa refah yaratan büyüme ortaya koymak da giderek imkansızlaşır, kredi genişlemesine bağlı hormonlu büyüme kalkınma getirmez, umarım yanılırım, zira başka Türkiye yok.