Her bakımdan bir ‘düşük güven toplumu’ olarak Türkiye

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

TÜİK ve TCMB ekonomik aktörlerin güven seviyesini ölçmek amacıyla epey süreden beri anketler düzenliyor. Bunlardan ‘tüketici güven endeksi’ 2004 yılından beri hesaplanmakta. 2004-2007 yılları arasında ortalama 86 değeri ile oldukça yüksek bir seviyede olan bu endeks, 2008 küresel krizi ile birlikte gerilemiş, sonrasında ise 2011 yılına kadar bir toparlanma eğilimi göstermiş. Ancak 2011 Temmuz’undan bugüne kadar net bir şekilde endeksin gerileme içerisinde olduğu görülmekte. Bu son 3.5 sene içerisinde endeksin ortalama değeri 75 olmuş. Endeksin Şubat ayına ilişkin en son değeri ise 68. 

Ekonominin üretim tarafındaki güven seviyesini ölçen endeksler de var. TÜİK perakende ticaret, hizmetler ve inşaat sektörünü içeren bir dizi sektörel güven endeksi hesaplaması yapmakta. İnşaat sektöründe şubatta görülen (konut birikim hesabına getirilen yüzde 15 oranındaki devlet katkısı sayesinde) küçük bir kıpırdanma dışında bu endekslerin uzun bir süredir yatay bir seyir izledikleri söylenebilir.  

Bir de MB’nin üst düzey yöneticilerin beklentilerini alarak imalat sanayinin kısa dönemdeki eğilimlerini yansıtan ‘iktisadi yönelim anketi’nden türetilmiş olan ‘reel sektör güven endeksi’nden bahsedebiliriz. Burada da trend diğerlerinden pek farklı değil. Ocak 2011’de 116.4 değeri ile tepe noktasına ulaşmış bulunan bu endeks, o zamandan beri çoklukla iniş ve ara ara da çıkışlar göstermiş olmasına karşın, özellikle son 4 ayda belirgin bir gerileme göstererek 104.3 değerine gerilemiş vaziyette. 
Bir toplumda sosyal ve de ekonomik ilişkilerin ne kadar sağlıklı bir şekilde yürüdüğünü gösteren bir başka güven kavramı daha var: İngilizce’de ‘trust’ olarak adlandırılan güven. (Maalesef, eski dilin yitirilmesi bazı kavram farklılıklarını ifade etmemizi zorlaştırmakta. ‘Trust’ kelimesinin bizdeki gerçek karşılığı artık pek de yaygın bir kullanımı olmayan ‘itimat’ kelimesidir. Yukarıda bahsettiğim endekslerdeki ‘güven’ kavramı ise İngilizce’de ‘confidence’ kelimesi ile ifade edilmekte.) Bu anlamdaki güven vatandaşların birbirlerine ve kurumlara karşı hissettikleri güvendir.

1981 yılından beri Dünya Değer Anketi (World Value Survey) adı altında İsveç’teki bir merkez tarafından önemi bir çalışma yürütülmekte. Bu anketin en son yayınlanan 2014 sonuçlarına göre Türkiye ‘çoğu insana itimat ederim’ önermesine verilen yüzde 11.6 evet cevabıyla ankette yer alan 55 ülke arasında sondan 15. sırada yer almakta. (Bu ankette ağırlıklı olarak az gelişmiş ülkelerin yer aldığını ve bizim de Libya, Ermenistan, Fas gibi ülkelerle aynı seviyede olduğumuzu ve listenin en üst sırasında yüzde 66 evet ile Hollanda’nın olduğunu belirteyim.) Sosyolojik olarak bu tip toplumlara ‘düşük güven toplumları’ (low-trust society) adı verilmekte. Ve böyle bir sosyal yapı arz eden toplumların ekonomik gelişmeleri de haliyle son derece sancılı olmakta. (Basit bir pazar ekonomisinde bile ekonomik aktörlerin (alıcı ve satıcının) birbirine güven duymasının ne kadar önemli olduğunu unutmayalım.)

‘Trust’ kavramının ikinci yönü ise vatandaşların devletin işleyişine karşı duydukları itimat. Bu konuda rakamsal bir istatistik veremiyorum ama Türkiye genelinde bu anlamda da son yıllarda ciddi bir güven kaybı olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım.  Öte yandan, mülkiyet haklarının çiğnenmesi, mahkemelerin yanlılığı, bürokraside rüşvet ve rant getirici faaliyetlerin çokluğu gibi önemli kurumsal zafiyetleri bulunan bir devlet yapısına rağmen Çin’in iktisaden başarılı olmasının arkasında bu toplumda devlete karşı itimadın düşük olmasına karşın, kültürel olarak bireylerarası itimadın çok yüksek olmasının önemli bir payı var. (Çin bu bakımdan yüzde 60.3 evet oranı ile Dünyada Hollanda’dan sonra 2. sırada gelmekte.) Bizde ise hem bireylerarası itimat, hem de bireylerin devlete olan itimadı oldukça düşük.

Son olarak bir de, bizde gene güven sözcüğünden türetilerek ifade edilen bir kavram daha var: ‘Güvenilirlik’ (veya Fransızca’dan alıntılandığı şekliyle ‘kredibilite’).  Bu kavram daha çok genelde özerk devlet kuruluşlarının, özelde ise merkez bankalarının bağımsız ve yansız hareket ettiklerine olan güveni ifade etmekte. Ancak, maalesef siyasilerin bu kurumlara karşı son zamanlarda iyice yoğunlaşan baskı ve eleştirileri, başta TCMB olmak üzere, çoğu özerk kuruluşun işleyişine yönelik ‘kredibilite’yi de son derece zayıflatmış bulunuyor. Bu durumun yerli ve yabancı yatırımcılar açısından yarattığı rahatsızlığı ve ortaya çıkan etkileri bugünlerde bilfiil yaşamaktayız.

Bizim gibi her anlamdaki güvenin zayıf olduğu ve giderek daha da azaldığı toplumlarda iktisadi ve beşeri kalkınmanın devamlılığının sağlanması maalesef hiç kolay değil.
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019