Hep gökyüzü...

Faruk ŞÜYÜN
Faruk ŞÜYÜN ODAK [email protected]

 

Hep gökyüzü olacak evin içinde, perdeleri asla, hiç örtmeyeceğim.... Bu kez adalar tam karşımda... Puslu da olsa ışığın salona girmesi, denizi görebilmek... Sahi, dün gece dolunay da vardı... Yengeç burçları için çok önemli günlerdir ayın bu halleri... Zaten duygusaldırlar ya, bu dönemde doruğa çıkarlar, hatta altıncı hisleri ile hissedebilirler gelmekte olanları ve gidenleri!

Ağaçların tepelerini seyrediyorum pencereden... Çam türleri... Bilir misiniz ne kadar çok çam türü vardır! Balkona çıkıp biraz aşağı eğilirsem bütün çiçeklerini açmış çılgın bademle göz göze geleceğiz... "Kapıdan baktırıp kazma kürek yaktıran" mart ayı henüz bitmedi ki, ya havalar kışa döner, çiçeklerin üzerini karlar kaplarsa... Çok güzel bir görüntü oluşacaktır, ama yetmez ki... Ölür... Badem ölür...

Olsun, bütün çiçeklerimi açıyorum "çünkü tepeden tırnağa yalnızlığım ben, çünkü tepeden tırnağa yoksulluğum ben."

Kargalar mutlular galiba... Benim balkonlarımdan ağaçlara, ağaçlardan başka teraslara doğru uçuşup duruyorlar. Onların kuzguni renkleri, son aylardaki ruhumun tül rengiyle aynı. Yoo, onların mutluluğunu kıskanmıyorum, hatta keşke bir karga olsaydım, diye düşünüyorum kimi kez. Bir cevizi yukarıdan aşağıya defalarca bırakıp kırılmasını beklemek, sonra içindeki lezzetli meyveyi keyifle yemek...

Salacak'ı, Topkapı Sarayı'nı, Mısır Çarşısı'nı, Süleymaniye Camii'ni, Haliç'i ve Galata Kulesi'ni, dimdik duran o muhteşem anıtı bıraktım işte... O evi anımsatacak tek kare fotoğraf, film görüntüsü yanıma almadan çıktım ve adaları seyretmeye başladım bu kez....

Yeni salonum, Galata'daki evin tamamı kadar. Burada çalışmayı, üretmeyi, çok üretmeyi planlıyorum... Hayatımı tamamen yalnızlığa dönüştüren o gidiş'ten sonra zorunluydu bu... Çalışmam da öyle. Okumalıyım, yazmalıyım... Yazmalıyım, okumalıyım...

İşte balkon demirine bir karga kondu yine. Limon ağacım mı onu ürküttü ne olduysa, hemen havalandı.

Karga da yaşamalı, balkon da...

Bu kez bir martı. Burada, Galata'daki kadar çok değiller, ama gökyüzüne birkaç saniye baktığınızda, birisini hemen görüyorum. Denizi terk etmiş, karanın üzerinde beslenmeye çalışan o martıyı hemen seviyorum...

Biz de zorunlu olarak bambaşka mekânlarda bir gelecek aramıyor muyuz?

Pus biraz azalıyor mu ne? Denizin rengini daha görünür kıldı. Geçen gemilerin dümensuyu izlerini bile görmek mümkün artık...

Bulutları birtakım objelere benzetme oyunu oynayabilirim birazdan. Çocukluğumun en güzel vakit geçirici ânlarındandır bu oyunla geçen zaman. Hele annem ve babamla oynuyorsam... Biliyorum, şimdi beni seyrediyorlar... Annemin hayır dualarını beynimde, hayırrr, gerçekten kulaklarımda hissederek yola çıkıyorum her sabah. Bana el sallıyor, bir iki gün içinde terk edeceğimiz öteki evin mutfak penceresinden. Hem de iki kez el sallaşıyoruz...

Zili çalmadan, kapıyı anahtarla açıp içeri girmek... Kendi evinin telefonunu hiç arayamamak...

Bu, her geçen gün çirkinleşen dünyada karşılıksız duyguları üretemeyecek miyiz artık?!

İşte güneş de kendini gösterdi bulutların arasından...

Evdeki ilk sabahın ilk yazısı bu. O acı gidiş'in arkasından ilk kez bir şeyler karalamaya çalışıyorum...

Bir karga ile bir martı aynı anda geçtiler penceremin önünden...

Güvercinler bu yükseklikte uçmuyorlar galiba...

Kumru da görmüyorum. Biliyor musunuz İstanbul'un kumruları "Üs-kü-dar'a gi-de-lim" diye öterler. Yalnızca benim kentimin kumrularına has bir ötüştür bu...

Şekspir (sarı alınlı Amazon papağanım) hemen yanımda, Almanya'daki ormanlardan topladığım dalları kıtır kıtır kırıyor. Hayrettir ki bir kedi gibi yeni evi yadırgadı... Bakalım kaç günde alışacak?.. Papağanlar da mekânlara düşkünler anlaşılan...

Evet, yeni mekân, hem öksüz, hem yetim yeni hayat...

Galata Kulesi, Haliç'ten sonra bu kez adalar girdi camdan içeri... Bakalım gelecek günler neler gösterecek...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar