Hem yokluk, hem yolluk!
En büyük sorunumuzun ‘tasarruf ’ olduğu söyleniyor. Bizimkiler yetmeyince elin tasarrufunu kullanmak zorunda kalıyoruz. Hem borçlanıyor, hem de geminin yönünü bir türlü değiştiremiyoruz.
Onlarca yıldır durum değişmiyor. Sorun kronikleşiyor, yapısallaşıyor. Bunu anlıyoruz da yeteri kadar katma değer üretmeyen, yeteri döviz kazandırmayan teknolojiye sahip olmamıza rağmen, harcamalarımızı niye bu kadar yüksek tutuyor ya da gereksiz harcamalar yapıyoruz? İşte burası anlaşılır değil!
Oysa özellikle cumhuriyetin ilk yüzyılı tasarruf terbiyesinin yaşatıldığı, çocuklara aktarıldığı yıllardı. Büyüklerin giysilerinin küçüklere uyarlanması, yaka-kol yeni değişikliği, kumbaralar, sarı defterler, bakkala yazdırmalar, fırından mukavva biletle ekmek almalar…Bu, siyah beyaz televizyonun, lpg tüplerinin sonradan evlere girdiği radyolu, gazocaklı bir dönemdi. Henüz dışa açılmamış, kredi kartları elimize verilmemiş, ‘not’çular ile tanışmamıştık. ‘Ayağını yorganına göre uzat’ dönemi işte.
Zaten ‘yok’sa ne yapacaksın ki! Tasarruf, dışa açılmadan sonraları, ekonomik krizlerin ardından akla gelir oldu. Kamu kesiminde de… Başta kağıt kullanımı, telefon giderleri denetime alınır, gazete-dergi alımı kesilir, ilanların verilmesi durdurulur, araçların benzin mazot giderleri kısılmaya çalışılırdı. Hatta bazı yatırımlar durdurulur, ertelenir, vatandaşa örnek olunacak tarzda giderler kısılmaya çalışılırdı. Muhtemelen ‘dar elbise’, kemer sıkma’ o günlerden kalma deyimler olmalıdır.
Tasarrufa başlamamız için mutlaka bir istikrar programı ilanına gerek var mı? Aslında bugün henüz hedefleri ilan edilmemiş bir istikrar programı uyguladığımız tartışma götürmez. Öyle ya bir yandan dolarizasyonu durdurmaya, diğer yandan giderleri kısmaya, çifte vergi ve diğer araçlarla gelirleri artırmaya çalışıyoruz.
Enflasyon hedeflemesine geçeceğimizi ilan ediyor, para politikasında sıkılaştırma ve sadeleştirme yapıyoruz. Peki tasarruf nerede? Aynı seçim öncesinde olduğu gibi iktidarı ve muhalefeti ile birlikte ‘siyah siyah’ arabalar cayır cayır çalışmaya, toplantılar sırasında beklerken klima ile soğutmaya devam ediyor. Jilet gibi elbiseler ve o biçim bakımla harcamalar sürüp gidiyor. Bir gariplik yok mu?
Deprem başta olmak üzere artan harcamaları finanse etmek için ek bütçe TBMM’de görüşme masasında.Ek bütçe ile yaklaşık 1,2 trilyon liralık ek gelir yaratacak ve ihtiyacı olan kurumlara tahsis ederek harcayacağız. Bu gelirlerin 1 trilyon 150 milyar lirası şu son vergi düzenlemelerinden sağlanacak. Elde edilecek gelirlerin 527,3 milyar lirası deprem nedeniyle yapılacak harcamalar.
Geri kalanlar da faiz ödemelerini de kapsayacak şekilde çeşitli kurumların ihtiyaçlarının giderilmesinde kullanılacak. Çok çok farklı amaçla yapılacak harcamalar arasında ikisi dikkatimi çekti: Birincisi ‘yolluklar’. Ek bütçede yer aldığı kadarıyla 12 kadar kamu kurumunun ‘yolluk harcamaları’ için toplam 1 milyar 817 milyon liralık harcama yapılacak. Hemen hemen aynı sayıda kamu kurumunun ‘tüketime yönelik malzeme’ ihtiyaçlarının karşılanması için de 3 milyar 272 milyon lira harcama yapılacak.
Yolluk harcamaları içinde Milli Savunma Bakanlığı’nın, İçişleri Bakanlığı’nın Jandarma ve Sahil Güvenlik’in de yollukları var. Güvenlikle ilgili harcamaları devre dışı bıraktığımızı düşünelim. Acaba geri kalanlar içinde ‘bilgi ve görgü’nün artırılmasına yönelik yolluklar da var mı? Aynı şekilde tüketim malzemeleri içinde neler var? Acaba bu harcamalarda tasarruf yapmak mümkün olabilir miydi? Bu gözle deprem harcamaları dışındaki tüm harcamalar elden geçirildi mi? Sanki tasarrufa hiç degerek yokmuş gibi yaşıyoruz da!