Hem kısa vadeli, hem de geçici
Sermaye kontrollerine ilişkin son yıllarda yapılan çalışmalar, bu tür kontrollerin ülkelere gelen fonların vadesini değiştirmekte başarılı olduklarını gösteriyor. Kontroller sayesinde vade uzuyor. Öte yandan bu çalışmalar bu tür kontrollerin ulusal paraların değerlenmesini engellemekte pek de işe yaramadıkları sonucuna ulaşıyor.
Ancak bu son bulguya ihtiyata yaklaşmak gerekiyor. Zira bu tür kontroller olmasaydı ulusal paraların daha da değerlenip değerlenmeyecekleri hakkında çok fazla bilgi vermiyor bu çalışmaların bulguları.
Bizim gibi ülkelere akan kısa vadeli sermayenin ekonomilerimizde yarattığı tahribat sadece ulusal paraların değerlenmesi ile sınırlı kalmıyor. Finansal sistemin sağlığını da tehdit altına alabiliyor bu tür akımlar. Bunun bir tezahürü hızlı yurtiçi kredi genişlemesi şeklinde olabiliyor. Bir diğeri, şirketler kesiminin ya da bankaların artan döviz yükümlülükleri şeklinde karşımıza çıkabiliyor.
Gelen kısa vadeli sermayenin vade bitiminde 'döndürülmeyerek' tekrar ülkeye giriş yapmaması olasılığı yüksekse, yani bu kısa vadeli sermaye girişinin geçici olması olasılığı kuvvetliyse, ek riskler ortaya çıkıyor. Zira bu dövizin bir süre sonra bizim gibi ülkeleri terk etmesi, nerdeyse kesinleşiyor. Bu durumda da istenmedik kur ve faiz hareketleri oluşuyor; bilançolar bozulabiliyor.
Bu çerçevede, son aylarda bizim gibi ülkelere kısa vadeli fon girişlerinin artması sevimli bir gelişme olarak karşılanmıyor. Bu olgunun arkasında, gelişmiş ülkelerin küresel krize karşı aldıkları 'çılgın' sayılabilecek önlemler var. Para bolluğu yarattılar ve faizleri çok düşük düzeylerde tuttular.
Tablo 1'de, geçen hafta sonu itibariyle bazı gelişmiş ülkeler ile Brezilya ve Türkiye'nin iki yıl vadeli devlet tahvillerinin getirileri var. Aradaki büyük fark çok açık. Gelişmiş ülkelerin on yıl vadeli tahvillerinin faizleri ise, Japonya haricinde yüzde 2.3-2.9 aralığında. Japonya'nınki ise yüzde 0.9 düzeyinde.
Tablo 1. İki yıl vadeli hazine tahvillerinin faizleri (%)
Japonya: 0.12
ABD: 0.34
İngiltere: 0.62
Almanya: 0.79
Brezilya: 11.95
Türkiye: 8.0 (yaklaşık)
Tasarruf açığı veren ülkelerin, yatırım düzeylerini büyüme hızlarından feragat etmeyecek bir düzeyde tutmaları için tasarruf açıklarını kapatacak yeni tasarruf alanları bulmaları gerekiyor. Kısa vadede, bunu gerçekleştirmenin bir yolu yabancıların tasarruflarını çekmek. Bu nedenle, tasarruf açığı olan ülkeler için bu tür fon akımlarını kısıtlayacak sermaye kontrollerine gidilmemesi gerektiği belirtiliyor.
Gelişmiş ülkelerdeki bol likidite ve çok düşük faiz olgusunun geçici olduğu açık. Bir zaman gelecek, bu ülkeler likiditeyi geri çekmeye başlayacaklar ve faizler tekrar yükselme sürecine girecek. Elbette bu sürecin ne zaman başlayacağı belirsiz; ama önemli olan yaşamakta olduğumuz sürecin geçici olması.
Son zamanlardaki sermaye girişlerinin, sözü edilen büyümeyi artırıcı dış tasarruf sınıfına girdiği çok şüpheli. İki nedenle: Birincisi, kalitesizler; kısa vadeye kayış var. İkincisi, geçiciler. Eninde sonunda gelişmiş ülkeler likiditeyi geri çekecekler ve faizleri yükseltmeye başlayacaklar.
Sermaye kontrollerine ilişkin son yıllarda yazılanlara bakarsanız, sermaye kontrollerinden önce yapılması tavsiye edilenler şunlar:
Makro cephede: Ulusal paranız değersiz bir düzeydeyse, bırakın bir miktar değerlensin deniliyor. Ek olarak, merkez bankasının döviz rezervleri yetersiz bir düzeydeyse, rezerv biriktirilmesi tavsiye ediliyor. Öte yandan, enflasyon kaygıları yoksa faizlerin düşürülmesi öneriliyor. Tüm bunlar yapılırken, eğer gevşekse maliye politikasını sıkılaştırın deniliyor.
Finansal alanda: Düzenleme ve denetimin artırılması salık veriliyor. Fon girişleri yurtiçi kredi genişlemesini hızlandırıyorsa, bunun engellenmesi öneriliyor. Keza, finansal kesimin ya da şirketler kesiminin döviz cinsinden borçları ile döviz cinsinden alacakları arasındaki farkın açılmasını engelleyici düzenleme ve denetim yöntemlerinin kullanılması tavsiye ediliyor.
Dikkat ederseniz, yukarıda ana başlıklarıyla sayılanların bir kısmı para politikası alanına giriyor. Merkez Bankası bunların hemen hepsini yaptı zaten. Listede yer alanların bir kısmı ise maliye politikası alanında. Pazar günkü Resmi Gazete'de 2011-2013 dönemi için Orta Vadeli Mali Plan yayınlandı. Bu dönemin seçim dönemi olduğu dikkate alınırsa, Plan'da hedeflenen bütçe açıklarını makul karşılamak gerekiyor. Kısacası, önümüzdeki dönemde maliye politikası alanında da kısa vadeli sermaye girişlerine ilaç olacak bir gelişme beklememek gerekiyor.
Fon akımlarının artışından memnun değilsek, geçici ve üstelik kısa vadeli akımın ekonomimizde tahribat yarattığını düşünüyorsak, bu durumda kısa vadede yapabileceklerimiz doğrudan sermaye kontrolleri ile düzenleme ve denetim alanında.
Yine seçim dönemi nedeniyle, sermaye kontrolleri gibi radikal bir değişikliğe gidilmeyeceği göz önüne alınırsa, asıl odaklanmamız gerekenin, hem finansal sektöre hem de şirketlere, finansal sektör yoluyla getirilecek ek düzenleme ve denetim önlemleri olduğu ortaya çıkıyor.