Hem güçlü hem de çaresiz olunabilir mi?
Basına yansıyan haberlere bakılır ise sistemik kırılganlık arttıkça daha sık toplanan gelişmeler zirvesi kendilerinden bekleneni yerine getiremiyor, başka bir deyişle misyonunu tamamlamaya koşuyor. Finansal sermaye ile geniş seçmen kitleleri arasındaki çıkar çatışmasının kontrol edilemeyişinin önlenemiyor oluşu bu konuda olumlu düşünmeyi imkansızlaştırıyor. Sorunlar ağırlaşıp çözümsüzlük büyüdükçe iyi niyet yetmiyor, gündem belirlemek yerine olumsuz anlamda gündem olmaya başlayacakları günler her zirve sonrasında kapıyı zorluyor. Efendim, petrol fiyatlarındaki fiyat istikrarını sağlamak, küresel büyümeyi desteklemek ve finansal sistemi güçlendirmek konularında işbirliğini sürdürme kararı alınmış!.. Sormak gerekiyor dile getirilen işbirliği bugüne kadar çözüm mü üretti yoksa sistemik kırılganlığı artırarak kalıcı çözümlerin önünü mü tıkadı? Birbirlerine ve kendilerine güvenmeyen, masa altından tekmeleşen ve olduğu gibi görünemeyenlerin işbirliğinden ne çıkar? Korktukları kesimlere cesaret verebilir ve onları yönlendirebilirler mi?
Geçtiğimiz hafta sonunda yapılan G-8 Zirvesi'nde çözüm yok, fakat itiraf ve korku çok... Boşa koysalar dolmayacağını, doluya koysalar almayacağını biliyorlar, fakat insanlığı aptal yerine koyarak en büyük aptalı oynamaktan vazgeçemiyorlar! Küresel düzeyde güçlü gibi görünen kesimlerin desteğine rağmen durumun böyle olması, fiilen güç tanımının çok değişmiş olduğunu düşündürüyor. Ne dersiniz, korku kuşatması altında kendi yarattıkları sorunlara yenik düşenlerin güçlü sayılması mümkün olabilir mi?
ABD Başkanı, petrol pazarında fiyat istikrarını sağlamak adına stratejik rezervlerin devreye sokulmasını talep ediyor. Sanki son bir yılda ve özellikle de son bir ayda böyle bir şey yapılmamış gibi göstererek beklentileri yönlendirerek korkularını bastırmaya çalışıyor!.. Diğer taraftan Yunanistan'ın euroda kalması öneminin altını çiziyor, büyüme ve istihdamı eşanlı olarak destekleyecek politika talebine vurgu yapılıyor? Belli ki köşeye sıkışmışlar olmayacak işe amin demek zorunda kalıyorlar! Ancak finansal sermayenin aklı ile yapılanların sorunları ağırlaştırdığını ve geniş kesimlerin öfkesini patlama noktasına getirdiğini göremiyorlar. Geniş kesimler tarafından seçilen fakat statükoyu korumak adına onlarla çıkar çatışması büyüyen liderler bu açmazın içinden çıkamaz. Hem güçlü hem de çaresiz olunması mümkün değildir, ya güçlüsündür ya da çaresiz...
Olduğundan farklı görünmek, öfkeli seçmenlerin bunu hiçbir zaman ve hiçbir koşulda anlayamayacağını sanmak ise büyük bir gaflettir.
Düşünün bir kez para ve maliye politikaları gevşeyecek, finansal yapı güçlenecek, büyüme ve istihdam desteklenecek ama petrol fiyatı ve enflasyon yükselmeyecek, bütçe açığı ve borç yükü artmayacak!.. Çözüm üretiyoruz diye bu kafayla sorunları ağırlaştırıp kırılganlığı artıranlar, aynı yaklaşımlar ile tüm eğilimleri terse çeviremez. Bu çelişkili söylemler güven bunalımını azaltmaz ama güçlü olduğunu sananları birbirine düşürür ve kaosa davetiye çıkarabilir! Zira her şey o kadar açık ki birilerinin "Kral Çıplak" demesine bile gerek yok... Kargaların kılavuz, güçlülerin ise çaresiz olduğu ortamlarda, çözüm söylemi ham hayal olmaktan öteye gidemez.
Zirvede açığa çıkan başka bazı gerçekler daha var: Avrupa Birliği, Yunanistan konusunda ne yapacağını bilmiyor ve uzlaşamıyor. Ayrıca yeni Fransız Başkanı ile Merkel arasında büyüme yanlısı politikalar lehine herhangi bir mesafe katedilemediği de aleniyet kazanmış gibi görünüyor. Belli ki Yunanistan'ı şutlamanın ya da içeride tutmanın maliyeti katlanılabilir düzeyi aşmış, Fransızlar ise Almanya'nın direncini azar azar ve sabırla eriteceklerini sanıyor: Sorunlu üyeler davetiye çıkaracak, finansal sermaye arkadan itecek ama sorunların hızla ağırlaşması engellenemeyecek... Euro dalgalı bir şekilde değer kaybedecek, daralma aleyhine ve büyüme lehine yaşanan tepkisel gelişmeler ne ekonomik daralmayı ne de enflasyon artışını önleyemeyecek... Etkili ve yetkili kesimler yetersiz kalmaya mahkum tepkiler dışında, kötüye gidişi seyretmekle yetinerek yıpranacak. Bugüne kadar olduğu gibi çözümü gerçekleri gizlemekte arayacaklar ama buna itibar eden sayısının hızla eridiğini görerek kendi yarattıkları sorunların altında kalacaklar. Yunanistan'da yaşanan olumsuzlukların önce Euro Bölgesi ve devamında küresel düzeyde salgına dönüşmesinin bekçiliğini yapmaktan kurtulamayacaklar. İş işten geçtikten sonra nerede hata yaptık diye belki soracaklar ama ortaya çıkacak yanıtlar hiçbir şeyi düzeltmeyecek, gidenleri, geri getiremeyecek...
Finansal sermayeyi gözeten mevcut statüko ile geniş kesimlerin çıkar çatışması içine girmesi ilk kez olmuyor, çok uzun dönem açısından belki son da olmayacak. Statükoyu korumak adına onu yaratan ve varlık sebebi olan geniş kesimleri kurban durumuna düşürmek intihar etmektir, kıyamete davetiye çıkarmaktır. Tercihlerini geniş kesimler, adalet ve kalıcı çözümler lehine kullanamayan ve bu yolda uzlaşı arama basiretini gösteremeyenler, ileride en olumsuz sıfatlarla anılmaktan kurtulabilir mi? Bu gidiş, bundan sonra yaşanacak küresel krizlerin daha öncekileri mumla aratacağını söylüyor...