Heidelberg'te birkaç gün...

Faruk ŞÜYÜN
Faruk ŞÜYÜN ODAK [email protected]

 

 

Bir eğitim merkezi mi? Evet… Ruprecht-Karls-Universität Heidelberg, Paris Üniversitesi'nden sonra onu örnek alarak neredeyse 6.5 asır önce, 1386 yılında kurulmuş... Yani dünyanın en eski üniversitelerinden biri, Almanya'nın en eskisi…
Tarihi geçmişi var mı? Evet… Antikçağ Roma İmparatorluğu dönemlerine kadar gidiyor. 1225 yılından Yeniçağ başlangıcına dek kralliyetin yerleşim yeri olmuş.
Düşünürleri var mı, Nobel Ödüllü biliminsanları çıkmış mı? Evet... Hegel, 1816-1818 yıllarını bu üniversitede bulunmuş. "Filozoflar Yolu" bile var. Neckar Nehri'nin kıyısındaki sırtlarda, ağaçların altında kıvrıla kıvrıla giden yolu burada yaşamış olan felsefeciler düşünmek ve tartışmak için katederlermiş… Bu arada üçü tıptan, üçü fizikten 6 Nobel'leri de bulunuyor. Kitapçıları ise tam üniversitenin karşısında ve biraz geç! 1593 yılında açılmış…
Dünya İnsanlık Mirası listesinde yapısı bulunuyor mı? Evet... Kentin sarayı bu listede... Biz de zaten bu güzelim kente, ben bunları düşünürken tepedeki o saraydan bakıyoruz... Unilever Gıda Pazarlamadan Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Seçkin'in davetlisi olarak bulunduğumuz Almanya'da, Heidelberg'te kalıyoruz... Kente ilk seyahatim değil, ama her gelişimde çok mutlu olduğum bu küçük üniversite şehrinde görülmesi gereken her yeri bir kez daha dolaşıyorum:
Almanya'nın belki de en romantik kentinde suyun mavisini seyrediyorum, günbatımında değişen renkleri, ağaçların, çimenlerin taze yeşilini. İşte gezinen hayat dolu öğrenciler... Sarayın kırmızı kumtaşlarında değişen ışıkları izliyorum nehirde yaptığımız tekne gezisinde.  Gotik yapılar, Barok stili binalar… 1248'de inşa edilmiş olan, halk arasında "eski köprü" diye anılan köprü, eski üniversite binası ve öğrenci hapishanesi, üniversite kütüphanesi, Friedrich Ebert'in doğduğu ev, Carl Bosch Müzesi, Eczacılık Müzesi, Botanik Bahçesi, Sanat Müzesi, uzuun, upuzun alışveriş caddesi...

Mustafa Seçkin'in zarif ev sahipliğinde gelen biribirinden özel mönüler, kentin görsel lezzetini damak tatlarıyla taçlandırıyor. İlk gün öğle yemeğimiz otelimiz Europaeische Hof'un restoranında ton balığı ve kapari çiçeği sos ile servis edilen süt danası dilimleri ile başlıyor; yabani otlarla lezzetlendirilmiş kruton ile sunulan kremalı horoz mantarı çorbası, sotelenmiş pırasa üzerinde somon balığı ve domatesli risotto ile devam ediyor. Yemek sonunda mürdüm eriği kompostosu ile lezzetlendirilmiş ayvalı tart var, elmalı sorbe ile geliyor...

Akşamüzeri Neckar Nehri'nde çıktığımız yolculukta bindiğimiz Patria isimli tekne, aynı zamanda bir restoran... Su yatağındaki kod farkları nedeniyle yol alabilmemiz için doldurulup boşaltılan havuzlar, keyifli deneyimler yaşatıyor bizlere... Nehrin iki yanı yemyeşil, doğanın keyfini kaçırmayacak yapılar, ağaçların aralarına gizlenmiş... Günbatımı ile birlikte yemek servisi başlıyor... Yeniden Heidelberg'e döndüğümüzde ışıklandırılmış sarayı, tarihi köprü ve dolunayın eşliğinde fotoğraflamayı ihmal etmiyoruz...

Heidelberg, kentle aynı adı taşıyan dünyaca ünlü matbaa makinelerini üretiyor. Şirketin merkez binasındaki Schwarz Restoran'da yiyoruz bir akşam yemeğimizi.
Bir Michelen'li şefin hazırladığı mönü köri, yıldız anason ve kuşüzümü ile lezzetlendirilmiş istakozlu kuskus salatası ile başlıyor; kırmızı meyve jölesi ve elmalı lahana sos ile ördek konfi; fındık ezmesi ile sunulan zeytinyağı ve limonla marine edilmiş dülger balığı; sebzeli marmelat ve tütsülenmiş patates püresi ile gelen dana antrikotla devam edip kuzukulağı marzipan ve yoğurt otu granite ile lezzetlendirilmiş kirazlar ile sona eriyor...

Nehrin kenarındaki harika kulvarlarda sabah erken, gece geç saatlerdeki yürüyüşler, temiz hava, sağlıklı birkaç gün biriktirebilmemizi sağlıyor. Heidelberg'ten keyifli anılarla ayrılıyoruz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar