Hedef ve yöntem belliyse uzlaşma kolay

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Geçtiğimiz iki haftada yazılarımızda iş dünyası ve regülasyon ile ilgili umut verici gelişmelerden söz ettik. Bu gelişmelerin önemi, yıllardır bu köşede çerçevesini çizmeye çalıştığımız ve kriz sonrasında daha da ivedileşecek olduğunu vurguladığımız toplumsal uzlaşmayı ve stratejik dönüşümü içeren esas gündemi doğrudan ilgilendirmeleri idi. Gerçekten hem ekonomideki temel karar birimleri ve çok büyük çoğunluğu aile şirketi niteliğinde olan işletmelerimizin üç yıl öncesine oranla ekonomiyi algılama biçimlerinde ve gelecek stratejilerinde daha rekabetçi ve esnek bir pozisyon aldıklarını gösteren araştırma sonuçları, hem de uzun bir süredir beklenen iş hayatı ile ilgili üç temel yasada kapsamlı değişikliklerin hayata geçmesi ve sanayi stratejisinin açıklanması, Türkiye'nin alışılmış edilgenliğinden sıyrılma ve inisiyatif alma konusunda hareketlendiği doğrultusunda yorumlanabilir. Dileğimiz bundan böyle başka gelişmelerin de bunu doğrulamasıdır.

Yapısal dönüşüme itiraz yok

Aslında kabul etmek gerekir ki Türkiye'nin kriz öncesindeki istikrarlı büyüme süreci ve düzelen ekonomik göstergeleri, aynı zamanda kamuoyunun gündemini ve tartışmaların içeriğini önemli ölçüde değiştirdi. Ancak belki de daha önce kısa vadeli konjonktürün boğucu baskısı altında arka plana itilmiş anayasal düzen ve demokrasi çerçevesi ile ilgili anlaşmazlıklar öne çıkınca, küresel krizin yol açtığı belirsizlik ile birlikte, yapısal dönüşüm üzerinde bir odaklanma oluşmadı.

Oysa gerek şirketlerin eski alışkanlıklarını bırakıp küresel rekabete uyum için regülasyon ve kurumsal altyapı bekleyişi içinde olduklarını, gerekse toplumun değişim için ortak bir irade potansiyeline sahip olduğunu bu kargaşa içinde yeterince farkedemedik. Uzun zamandır askıda kalan ve üzerinde fikir birliği olmadığı zannedilen sözkonusu yasaların ve strateji belgesinin karşılaştığı tepkilerin çoğunlukla olumlu olduğuna bakınca, kollektif irade konusunda bir noksanlık varsa da bunun yapısal dönüşüm konusunda olmadığını anlıyoruz.

TÜSİAD örneği

Geçen hafta yapılan TÜSİAD Genel Kurulu'nun Başbakan'ın da katıldığı toplantısının muhtemelen en olumlu tarafı da, serbest piyasa ekonomisinin düşünsel çerçevesini oluşturan liberal demokrasi konusunda toplumun çeşitli kesimleri arasında bir uzlaşma anlayışının pek de zor olmadığını göstermesi oldu. Türkiye'nin dünya liginde yükselmesi ve kalıcı büyüme rotasına oturması için gereken yapısal reformlar ve verimlilik artışı konusunda aynı uzlaşmanın toplumun ilgili bütün tarafları arasında sağlanması da mümkün. Yeter ki bütün katılımcılar, ortak hedeflere nasıl ulaşılacağı konusunda ayağı yere basan öneriler ve modeller üzerinden anlamlı bir tartışma başlatabilsin.

Sözgelişi Türk Ticaret Kanunu ve Borçlar Kanunu'nda yapılan değişiklikler saydamlığı artıracağı, haksız rekabeti önleyeceği, kurumsal yönetimi kolaylaştıracağı için hem şirketlerin daha rekabetçi bir ortam içinde gelişmesine, hem kayıtdışının azalmasıyla vergi tabanının gelişmesine, hem de dünya ile aynı dilden konuşularak yatırım ortamının iyileştirilmesine katkı yapacaktır. Bu bağlamda azınlık haklarının korunması ve küresel raporlama standartlarının uygulanması gibi hükümlerin karşısına inandırıcı gerekçelerle çıkılması pek mümkün de görünmemektedir. Olsa olsa geçiş ve adaptasyon süreci için tanınacak zaman tartışılabilir.

Sanayi stratejisi açısından da, doğal kaynak avantajına dayanmayan bir ülke olarak ucuz işgücü ya da teknolojik verimlilik arasında bir tercih yapılması gerektiğini daha önce yazmıştık. Açıklanan belge, tercihin verimlilik yönünde gerçekleştiğini gösteriyor. Ayrıca altyapı, insan kaynağı ve eğitim, KOBİ'lere destek gibi unsurlar da bunların etkinliği için önerilebilecek alternatif araçlar bağlamında tartışılmalıdır.

Siyaset de ekonomiye bağlı

Kaldı ki siyasal ve ekonomik gündemin birbirinden ne derece kopuk olduğu da sorgulanmaya değer. Hafta sonunda İsmet Berkan'ın ayrıntılı bir şekilde irdelediği gelir dağılımı verileri bunu destekliyor. Yaygın kanı tersine de olsa, halkın siyasi tercihlerinde kendi refahı ile ilgili ekonomik politikaların temel faktör olduğunu gösteriyor. Son on yılda düşük  gruplar lehine değişen gelir dağılımının sosyal adalet yanı bir yana, ekonomik büyümenin önündeki bir yapısal darboğazın açılması, üstelik iç talebin güçlendirilmesiyle ekonomik performansa ivme kazandırılması yönünden son derece önemli olduğunu da unutmamak gerek.

Belki de yapısal reformların niteliği kadar, öncelik sıralamaları da tartışılmalı . Toplumun neye önem verdiğinin bilinmesi, sadece iktidar değil, muhalefet için de program önerileri açısından rehberlik sağlayacaktır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019