Hedef Amerika Birleşik Devletleri mi?

Dr. Hakan ÇINAR
Dr. Hakan ÇINAR SIRADIŞI [email protected]

Türkiye’den 5 günlük bir ABD Ticaret Bakanı rüzgârı geldi ve geçti. Bakan giderken yaptığı açıklamada da tabiri caizse kendisine göre raconu kesti ve Türk şirketleri ABD pazarını bilmiyor diyerek kendince konuyu özetledi.

Şöyle bir eski yazılarımı kurcalayayım dedim. Çünkü daha önce de ABD ile ticaretin önemine değindiğimi hatırlıyorum. 21 Aralık 2018 tarihli köşe yazımda ‘Yeni Rota ABD’ başlığını atarken, ABD’ye olan ticaret hacmimizi geliştirmeye odaklanmamız gerektiğinin özellikle altını çizmiştim. Çok değil sadece 9 ay öncesinden söz ediyorum.

ABD’ye olan ihracatımız, toplam ihracatımız içerisinde henüz büyük bir yüzdeye sahip değilse de, ihracat yaptığımız ürünlerin Demir Çelik sektörü ağırlıklı olması ve ABD’nin bu sektörlere ilişkin engelleyici tedbirler uygulamış olması, mevcut ihracatımızda önemli bir düşüşe de neden oldu. Bir taraftan sayın Bakan ABD pazarını bilmediğimizi söylerken, diğer yandan unutmamak gerekir ki ABD, sübvansiyonlara en fazla başvuran ülkelerden biri konumunda. Bununla beraber, ABD’nin belli bir ülkeye karşı yürütülen anti-damping ve sübvansiyon soruşturmalarını çoğunlukla eş zamanlı olarak başlattığı da rahatlıkla görünmekte. Mevcut DTÖ mevzuatı uygulamaya konulan anti-damping ve telafi edici vergi önlemlerinin 5’er yıllık sürelerin sonunda uzatılmasına olanak vermekte olup, bu durum ABD tarafından sıklıkla kullanılmakta ve ülkemiz ihracatçıları bu uygulamadan da olumsuz yönde etkilenmekte.

Aslında geçmişte hepimiz biliyoruz ki, Türkiye ABD’ye ihracat yapma konusunda daha istekli ve daha fazla çaba harcar durumda idi. Sonrasında gerek kur etkisi, gerekse ABD’nin daha ucuz ürün üreten ülkelere taleplerini kaydırması ile başta tekstilciler olmak üzere, pek çok firma bu konuda heyecanını yitirir oldu. Mermer ve demir çelik sektörü belki bu yönde bir adım atmamış olsa da, bu sektörlere ilişkin yeterince katma değer yaratılmadığını da söylemek gerekir. Öyle ki, bizden satın aldıkları ürünleri yüksek karlar ile yine ABD’ye pazarlayan bazı Avrupa ülkelerinin var olduğunu bildiğim için, kaymağı yiyememiş olmanın üzüntüsünü taşıdığımı belirtmeliyim.
ABD Ticaret Bakanı Ross, 2 ülkenin 100 milyar dolarlık ticaret hedefinde her sektör için detaylı yol haritası olduğunu, bu hedefin 2 adet 50 milyar dolarlık parçadan oluştuğunu vurgularken, her iki ülkenin de birbirine 50 milyar dolarlık ihracat yapabilme potansiyeli olduğunu kastediyordu. İhracatçılarımız açısından bakıldığında tekstil, otomotiv, enerji, mobilya ürünlerine odaklanılması gerektiğini ve yapısal düzenlemeler gerektiğini de belirten Bakan Ross, Türkiye'de küçük şirketin çok sayıda olduğunu ancak rekabet için büyük olunması gerektiğinin de altını çizerken, Türk şirketlerinin ABD pazarını bilmediğini de özellikle belirtti. Küçük şirketlerin konsolidasyon da ve otomasyonda her zaman daha fazla zorlandığını da özellikle belirtirken, yüksek adetli ürün ithal eden bir ülke konumunda olması sebebiyle aslında doğru bir noktaya işaret ediyordu.
Şimdi bir yandan ticareti geliştirelim diyen Bakan Ross, diğer yandan ortada olan gerçekler. Mesela, konuşmalarında Türkiye ile STA konusunda bir ışık vermediği gibi, çelik sektörüne halen uygulanmakta olan yüzde 50’lik Gümrük Vergisi’ne dair de bir iyileşmeden söz etmiyor olması, temenniler ile fazlası ile çelişen gelişmeler. Yalnızca ABD’de üretilmeyen ürünlere ilişkin bir muafiyet uygulanması pozitif bir gelişme, ancak yeterli değil.

ABD rüzgarı geldi ve geçti. Bence geçmemeli ve bu ülkeye yönelik ihracatı arttırmaya odaklanmayı sürdürmeliyiz. İhracatta yeni pazarlara ihtiyaç duyduğumuz ve geliştirmek istediğimiz muhakkak. Ancak ABD gibi bir dev ülkenin alıcıları arasındaki yerimizi de asla kaybetmememiz gerektiğine inanan birisi olarak, bu fırsatı daha fazla pozitif hale getirmeye odaklanmamızın şart olduğunun altını çizerek noktayı koyuyorum.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar